Hani derler ya... Allah can sağlığı versin, her şeyin başı sağlık... Ne idim ne oldum ne olacağım... Yıllar önce oturduğumuz evde bir gün eve geldiğimizde kapıda bir davetiye görmüştük... Davetiye altın yaldızlı harflerle yazılmıştı... "Kızımız ile oğlumuzun düğününde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız...”
Gelin İstanbul’dan geliyordu Adana’ya... O zamanlarda da gelin ile damat farklı şehirlerde olursa ve gelin kız bir şehirden diğerine giderse bir şehirde nikâh olursa diğerinde düğün oluyordu. Bazen iki şehirde de herkes kendi tanıdıklarına ayrı bir düğün de yapıyorlardı...
Bu düğünde de kız tarafı İstanbul’da nikâh kıyıldıktan sonra yola çıkacaklardı. Davetliler için otobüs bile hazırlanmıştı...
Biz de belirlenen gün komşularımızla birlikte düğün salonunda yerimizi aldık. Çok görkemli bir düğündü... Aileler varlıklıydı... Hâliyle davetliler de ona göre hâli vakti yerinde olan insanlardan oluşuyordu... Geline ayrı damada ayrı takılan takılar göz kamaştırıyordu... Hiçbir davetli diğerinden aşağı kalmak istemez gibi hemen herkes geline bir bilezik damada ayrı bir takı getiriyor takıyordu... Takılan takılarla gelinin kolları neredeyse altınları taşıyamayacak hâle gelmişti. Damadın yakasından ceplerine kadar ceketi sapsarı altın takılarla dolmuştu...
Nihayet düğün sona erip saat gecenin 12.00'sini vurduğunda, gelin ve damat, çeyizleri önceden, kalacakları apartmanın 3. katına serilmiş olan dairelerine doğru yol almışlardı... Ertesi gün, bizim o yörelerde "duvak günü" dediğimiz gelenek vardır, o olacaktı. Gelin hanım adına, hanımlar arasında toplanılacak mevlit okunacak, ilahiler vb. söylenecekti...
Sıra mevlide gelmişti işte. Komşumuz diyerek mevlidine de katıldık... Mevlit gelin kızın kaldığı dairede değil de kaynananın evinde oluyordu...
Bu arada öğleden sonra saat 14.00 gibi gelinin İstanbul’dan gelen akrabalarını yolcu ettiler... Mevlit ondan sonra başlamıştı... Mevlitten sonra da geline yine ufak tefek takılar takılıyordu. Düğüne yetişemeyenlerin getirdikleri takılardı bunlar... Takıdan sonra, limonatalar dağıtıldı... Herkes limonatasını içiyor, kaynana şen şakrak etrafla ilgileniyordu ki ortalığı bir çığlık doldurdu:
-Damadı elektrik çarptı! Yetişin damat ölüyor!
Bu söz hepimizi şoke etmişti. Mutluluğumuz bıçak gibi kesilivermişti. DEVAMI YARIN