Hamile kadın hiç böyle dövülür mü?..

A -
A +

Biricik annemin tek suçu, kendi bahçemizden, iki üç dal soğan kopartıp, yufka ekmeğin arasına dürüp yemek istemesiydi. Size belki şaka gibi gelebilir. Belki inanmayabilirsiniz. Ama bu yaşadığımız bizim dramımızdır. Canım anneciğim hamileydi. Hani bütün anneler bilir aşerme denilen dönemleri. Küçük kardeşime diyor ki: -Kızım, bahçeden bir koşu iki dal soğan kopar da geliver. Ama sakın baban duymasın. İki dal soğanı babamızdan gizlemek istemesinin sebebi ne? Babamın çok aksi olup neye bahane bularak öfkeleneceğinin belli olmamasıydı. Olacak ya babam da o anda bahçe kapısından içeri giriveriyor. Kardeşimin suratına iki tokat patlatırken öfkeyle bağırıyor: -Sen bahçedeki sebzelere nasıl zarar verirsin böyle? Kim söyledi bunları kopart diye! -Annem istedi baba. Bu nasıl vicdan Allah'ım? O öfkeyle, hem de iki dal soğan için annemin üzerine yürüyen babam, eşinin hamile olduğuna bile aldırış etmeden zavallı kadıncağızı dövüyor da dövüyor... Bu dövüş iki dal soğan için olamazdı. Çünkü annemi öldüresiye dövüyor... O yıllarda köy yerinde yaşananlara kim ne diyecek ki? Şimdiki gibi insan hakları duyarlılığı mı var? Dayağın etkisiyle düşük yapıyor annem. Ve komaya giriyor. İlgilenen ise yok. Çünkü herkes babamın huysuzluğundan çekiniyor. Kırk gün boyunca ölümle pençeleşen annemi alıp da doktora götürmeye niyet bile etmiyor. Canım annem bizleri vicdansız babanın eline bırakarak can veriyor. Üçkardeş, inanın annemizin ardından bile gizli gizli ağladık. Çünkü babamızın bizi de öylesine dövmesinden korkuyorduk. Öksüzlüğün acısı, gün geçtikçe çöküyordu üzerimize. Ne bakanımız vardı, ne arayıp soranımız. Bir kuru ekmek, bir tas çorba bulamadığımız günler çok oluyordu. Aradan çok geçmedi. Annemin ölümüyle bizlerin hayatı kararırken babama âdeta gün doğmuştu. Çünkü babam, bu ölümden pişmanlık duymadığı gibi annemin amcasının kızını kaçırarak evlendi. O zaman anlamıştım annemin niçin öldüresiye dövüldüğünü... Vicdansız babam meğer annemin amcasının kızıyla evlenebilmek için annemden kurtuluşu böyle görmüştü. Yok yere öfkelenmelerinin sebebi de belli ki buydu. Tabii kime ispat edeceksin de nasıl davacı olacaksın. O zaman nereden bilebilirdik? Bu gelen anne, bizim için ikinci bir ölüm oldu!.. Babam âdeta bizi de diri diri mezara koymuştu. Öksüzlüğün acısına bir de üvey anne zulmü eklenince, üç kardeşe kendi evimiz dar gelmeye başlamıştı. Büyüyene kadar bir öğün yemek yediysek beş öğün dayak yedik... Bu durum benim için on altı yaşına gelene kadar devam etti. On altı yaşımda gelin olarak bu evden kurtuldum. Ağabeyim de benimle aynı dönemde evden kaçıp izini kaybettirmişti. En küçüğümüz ise ufaktı. Birkaç sene zulüm altında inleyen bu kardeşim de bir başka eve gelin giderek kurtuldu. Bir daha bizi ne arayan oldu ne soran. Tam 23 yıl babama hasret yaşadık. Biz yine de "baba" diyerek görmek istiyorduk. Fakat bizi, ne babam istiyordu ne de üvey anne. Hele onlardan izinsiz evlenen kız kardeşimi kesinlikle reddediyorlardı. Babam 23 yıl sonra görüşmeyi kabul etti. Ama artık biz de çoluk çocuğa karışmıştık. Görüşmemizin ne tadı ne tuzu kalmıştı. Üvey anneden olan kardeşlerimiz baba evinin artık esas çocuklarıydı. O günden sonra babamların evinde gitsek de bayramda seyranda öylesine bir ziyarette beş on dakika o da sığıntı gibi kalıp çıktık. Şimdi yıllar sonra anne babalara diyorum ki, öz değil üvey bile olsa çocuklarınıza şefkat gösterin. Merhamet ve sevgi, dağıtmakla tükenmeyen sonsuz bir hazinedir. S.T.-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.