Cep telefonumda tanımadığım bir bayan arıyordu. Oldukça kibar bir ses tonu vardı. Türkçe'yi imla olarak mükemmel konuşmakla birlikte aksanı Türkiye Türkçe'sine yabancıydı. Kendini tanıtmaya başladı. Yeditepe Üniversitesi'nden arıyormuş. Doktora çalışması yapmak üzere üniversitede bulunuyormuş. Tez konusu da Osmanlı'da Hanım Sultanların vakfiyeleri hakkında bir incelemeymiş. Beni kendisine Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan tavsiye etmiş. "O size yardımcı olur" demiş. Üniversiteye uğrayacağım bir gün buluşmak üzere randevulaştık. Otuz yaşlarında uzun boylu, oldukça bakımlı, hayata pozitif baktığı her halinden belli genç bir bayandı. Dedi ki: -Hocam, sizinle görüşmemi Başkan tavsiye etti. Osmanlıca konusunda sizden yardım alabileceğimi söyledi. Ardından kendini tanıtmak gereğini duydu. O anlattıkça hayretten hayrete düşeceğimi nereden bilebilirdim? -Hocam, ben Amerika'da doğmuş bir Türk kızıyım. -Yani Türkçe'yi öğrenmiş bir yabancı değilsiniz öyle mi? -Hayır hayır... Ben bir Türküm... İngilizce aksanıyla konuşmam Amerika'da doğup büyüdüğümden. Annem babam yıllar önce göç etmişler Amerika'ya. İkisi de öğretim üyesi, profesör. Dolayısıyla ben de Amerika'da eğitim aldım. Harvard mezunuyum. Benim "vaay" der gibi baktığımı hissetmiş olmalı ki, "Sen de mi aynı düşünüyorsun?" dercesine baktı ve dedi ki: -Hocam Harvard'ın adı var. Medeniyeti olmayan bir ülkenin üniversitesi de o kadardır. İnanın bizdeki Boğaziçi, Harvard'dan daha muhteşem bir üniversite. Kültürel propagandaların etkisinde kalarak onu gözünüzde büyütmeyin. Ben bir kere daha şaşırırken o kendini tanıtım konuşmasına kaldığı yerden devam ediyordu: -Türkçe'yi evde ailemden öğrendim. Hakkını vermeliyim ki ailem kültürümüze ve milliyetimize sadıktır. Biz evde Türkçe konuşuruz hep. -Müthiş! -Dolayısıyla Türkçe'yi bilmeyen ikinci nesil olmadık. Bu gayret bugün eşimle birlikte bende de var. Bu genç ve güzel akademisyenin evlilik müessesesine verdiği önem ile tv'lerde kendini güzel zanneden nice sözde sanatçının, üç kıvrımlı beyniyle evlilik üzerine saçma yorumlarını düşünüp ne kadar yozlaştırıldığımıza kahroldum. O devam ediyordu: -Okuduğum ve ailemden öğrendiğim bilgilerle önce ülkeme ardından da Osmanlı'ya olan hayranlığım ufkuma güneş gibi doğdu. Bu aşkı mutlaka taçlandırmalıydım. Düşündüm düşündüm. Doktora tezimi ülkemde yapabileceğim bir konu seçtim. -Nedir o? -Osmanlı'da Hanım Sultanların Vakfiyeleri üzerine bir araştırma yapmak. Bu konuda epey mesafe aldım. Çok mükemmel bilgiler derledim. O böyle anlatırken ben de zihnimde bilgilerimi yokluyordum. Osmanlı Hanım Sultanlarının Vakfiyeleri hakkında sahi ben ne biliyordum ki? Saysam bu konuda kaç kitap okumuştum? Kaç vakfiye görüp incelemiştim? Kaç tanesinin adını biliyordum? Ama bu hanım kız, Amerika'dan ülkeme gelip bu uğurda doktora yapıyordu. İçimden "eyvah" dedim. Yani şimdi ben, bu yok denecek bilgimle mi bu hanım kıza yardımcı olacağım? Aman Allahım, bunun için mi bana "Hocam!" diye hitap ediyor? Ben kendimle hesaplaşırken o müthiş Türk kızı, 623 yıllık imparatorlukta devletin en imtiyazlı makamlarında bulundukları dönemlerde padişah annelerinin kendi servetleriyle yaptırdıkları ve sonraki nesillere bıraktıkları pek çoğu halen ayakta olan muazzam külliye ve diğer hayır eserleri üzerinde yapacağı çalışmaları örnekler vererek büyük bir zevkle anlatıyordu. Son cümlesi şuydu: -Bu müthiş ilim deryasında ilerlerken bilgimin yeterli olmadığını hissediyorum. Türkiye'de bilgime bilgi katacak birilerini arıyorum. Ama çok şaşırdım ve üzüldüm. Türkiye'de âdeta kimse Osmanlıca bilmiyor. Bu konuda bilginizi benden esirgemezseniz minnettar kalırım. İyi de şimdi bu müthiş Türk kızına ben ne cevap verecektim? (Devamı yarın) >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00