Hayırlı ana, hayırlı evlat...

A -
A +

-Aloo! Ablaaa, acele bize gel. Hemen gel!.. Şaşırmıştım, sabahın erken saatinde kız kardeşimin bu telaşı neydi. -Hayırdır bacım, ne oldu? -Abla konuşacak zaman yok... Annem çok rahatsız seni istiyor. Allah Allah... Dün akşam saatlerinde beraber sitemizin bahçesinde oturmuştuk. Gayet iyiydi. Biraz çabuk hareketlerle abdest alıp sabah namazımı kıldım. Eşime bilgi verip evden fırladım. Şükür ki kardeşimin evi yakındı. 3. kattaki daireye ulaştığımda kardeşim kapıyı çalmama fırsat vermeden açtı. Tedirgindi. Ağlıyordu. İçeriye girdiğimde, nur yüzlü anam, yatağında oturur vaziyetteydi. Hafif hafif inliyordu. Alnı boncuk boncuk terlemişti. Bana döndü. Kısık bir sesle: "Nerede kaldın yavrum?"dedi. "Hadi açın da Yasin-i şerif okuyun!" Erkek kardeşime de haber verilmişti. Eşim de hastaneden doktor istedi. Annem bizim telaşımıza üzülmüştü. İniltili bir sesle konuştu: "Yavrularım, telaşa lüzum yok, boşuna doktor çağırdınız. Gelin yanıma, benim halimi yakından görün. Hepimiz ölmek için yaratılmadık mı? Bize verilen süre tamamlandı. Yüce Rabbime kavuşacağım. Ben Rabbimin huzuruna ne yüzle varacağımı düşünüyorum. Rabbimden utanıyorum. Bana Yasin-i şerif okuyun." Sonra bana döndü: "Kızım şu ağzımdaki takma dişleri çıkarmama yardım et. Senin niye elin ayağına dolaştı? Sen böyle yaparsan öbürleri iyice telaşlanır." Anacığım haklıydı. Onun uyarmasıyla toparlandım. Yasin-i şerifi okumaya başladım. Kendinden geçer gibi oldu. Bir şeyler söylüyordu. Nefesine kulak verip dinlediğimde Allah'ı zikrettiğine şahit oldum. Bir ara gözlerini açtı. Eliyle hepimize yaklaşmamız için işaret etti. Eşlerimiz de bizimle birlikte annemin etrafına toplandık. Fersiz gözlerini aralayıp gülümsedi: "Bakın yavrularım, bana bakın ibret alın! Ne kadar yaşarsak yaşayalım, akıbetimiz, sonumuz ölüm. Sakın namazlarınızı ihmal etmeyin. Allahü teâlâ size ne emretmişse yerine getirmek için, neyi yasaklamışsa terk etmek için gayret edin." Yeniden daldı. Yüzü ayva sarısı gibi bir hal aldı. O sırada erkek kardeşim ve hanımı içeriye girdi. Arkalarından kapının zili çaldı. Gelen doktordu. Yol verdik, annemin yanına gelip muayeneye başladı. Çok genç bir doktordu. Annemin kalp krizi geçirdiğini belirtip hemen bir ambulans çağırmamızı söyledi. Kendisi de bir yandan hazırladığı iğneyi annemin kolundan enjekte ediyordu. Ben ise biraz geriden pürdikkat annemi seyrediyor bir yandan da bildiğim sûreleri okuyordum. Derin bir nefes aldığını sonra da son nefes olarak bıraktığını gördüm. Ambulans'ın siren sesiyle herkes pencereye yöneldiğinde, ben annemin ruhunu teslim ettiğini biliyordum. Sakin, huzurlu, konuşa konuşa içmişti ecel şerbetini... Gözlerimden sicim gibi yaş akıyordu. Evimizin içi bir anda doldu. Annemin ne çok seveni varmış. Çok ama çok ağlıyordum. Tabii ben evladıydım. Ateş düştüğü yeri yakardı. Ama gerçek çok başkaydı. O, dünyaya zerre değer vermezdi. Onun tek isteği son nefeste iman idi. Bizim için de istediği buydu. Babamdan intikal eden maaşını aldığı gün mahallenin bütün çocuklarını yanına toplar onlara çikolata dağıtırdı. O ay hangimizin ihtiyacı daha çoksa hemen yardım ederdi. Kendisine hiç ama hiçbir şey almazdı. Onun yokluğuna nasıl alışacaktım? Ama asıl ağlama sebebim, bizim için olan endişesineydi... Dünyalık sıkıntılarımıza değil tabii ki ibadette gevşeklik gösterdiğimizeydi onun endişesi... Mekanın cennet olsun güzel anam. Biz bütün evlatların o günden beri güzel dinimizi senin istediğin şekilde yaşamaya çalışıyoruz... Rumuz: "Şükür"-Ankara Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.