Bizim orada, Haymana ile Polatlı arasında, Kırım’dan gelip yerleşen arkadaşlarım vardı. Bir tanesiyle de ortaokulda arkadaştık. Dedelerinden öğrendikleri inançlarını kültürlerini Ehl-i sünnet itikadına göre yaşıyorlardı. Ne kendi içlerinde ne diğer komşular arasında asla kavga dövüş olmazdı. Ortaokul arkadaşım bir keresinde demişti ki:
“Evlerde kapılarının kilitlendiğini burada gördük. Biz evlerin kapısını asla kilitlemezdik. Ne evlerin ne ahırların ne samanlıkların... Sadece akşamları kedi köpek girmesin diye bir mandal ile tutturulurdu o kadar. Çünkü biz hırsızlık nedir bilmezdik. Bize ait olmayan birinin bir şeyini almak aklımızın ucundan bile geçmezdi...”
Ben de çocukken diyordum ki: “Kırım’da dedelerinden aldıkları ahlak devam ediyor.”
Yıllar sonra Türklerdeki seciye ve ahlakla ilgili kitapta benzer bir anekdota rastladım.
18. asırda İngiltere’nin İstanbul konsolosluğunda bulunmuş olan Sir James Porter 1976’da Londra’da yayınladığı iki ciltlik eserinin 2. Cildi 51-53. Sayfalarında diyordu ki:
“Türkiye'de yol kesme vakalarıyla ev soygunculukları ve hatta dolandırıcılık ve yankesicilik vakaları âdeta meçhul gibidir. Harp hâlinde olsun, sulh hâlinde olsun, yollar da evler kadar emindir (güvenlidir); bilhassa ana yolları takip ederek tekmil (bütün) imparatorluk arazisini en mutlak bir emniyet içinde baştan başa gezmek her zaman mümkündür. Yine Türkler hırsızlığı insanlığa yakışmayacak menfur (nefret edilen) bir hareket sayarak alçaklık ve şerefsizlik kabul eder. İster kanunun bu konudaki ciddi yaptırımından yılmış olsunlar, ister ahlaken yetişsinler şurası muhakkaktır ki, İstanbul’da Türkler tarafından işlenmiş yankesicilik, dolandırıcılık ve soygunculuk vakaları son derece nadirdir.”
Sonra İstanbul’a geldiğimde tanıştığım diğer vilayetlerdeki arkadaşların sohbetlerinde dinlediğimde onlar da eskiden köylerinde, mahallelerinde kapıların gündüz açık olduğunu, geceleri evlerin kapılarının kilitlenmediğini söylüyorlardı...
Akşam saatlerinde insanlar bir çay sohbeti bahanesiyle bir araya gelip birbirinin hâlini hatırını sorarlarmış. Bırakın hırsızlığı kimin ne ihtiyacı olduğu o sohbetlerde anlaşılır ve mahalleli bir olup o sıkıntıyı gidermeye çözüm ararmış...
Ne oldu bize böyle? Şimdilerin çelik kapıları kimi kimden koruyor, görüşmeler sadece iş olunca oluyor... Gönüller hep kurak kalıyor...
A. Haşmet Yeğen-Ankara