Hepimiz "Sorumlu ben!" diyeceğiz ama...

A -
A +

Öğle saatleriydi... Kapının zili çaldı. Baktık kapıda Ömer Bağdaş... Yanında da ufak tefek bir genç... Kulakları çınlasın, Ömer Abi kapıdan içeri bile girmedi. O bildik telaş ve heyecanlı haliyle sıralamaya başladı: -Abi yolda karşılaştık. İş arıyormuş. Ben de yolda gelirken olan biteni hepsini anlattım. Hepsine kabul dedi. Siz tanışırsınız. Ben gitmem lazım. Haydi hoşça kalın... Konuşmaya fırsat kalmadı... Çekti gitti... O'nun telaşı bile Allah rızası içindi. Öyle biriydi... Bu, kim olduğunu, nereli olduğunu, ne olduğunu bilmediğimiz delikanlıyı içeri buyur ettik. Ev bekâr evi... Üniversite öğrencisiyiz. Her şeyi biliyormuş... Neyi biliyor? Ona ne anlatacağız? O ne arıyor? Kimdir, necidir? Allah Allah... -Adın ne arkadaş -Muharrem -Nerelisin? -Ladikli... -Ne iş yaparsın? -Ne iş olsa abi.. -Biz öğrenciyiz... Bizde iş falan olmaz... Sadece... Sabahları şu gördüğün gazeteleri katlayıp adreslerini yapıştırıyoruz. Adreslerine bırakıyor arkadaşlar... -Tamam abi... Ben de yaparım... -Ama biz bu iş için para almıyoruz... -Ben de almam abi... Yani bu ne biçim insan? Hiç şaşırmaz mı? Hiç itiraz etmez mi? İş aramaya çıkmış, parasız bir işe "tamam" diyor.. Niye? Cevabı enteresan: -Abi burada yatıp kalkacak olmam, sabah akşam karnımı doyuracak olmam bile bir nimet değil mi? Biz ona teselli vereceğimize o bize teselli veriyor... "Hayret!" diyorduk... Ama asıl hayreti az sonra yaşayacaktık. Bekârhane yemeği pişmiş, yer sofrası kurulmuştu. Tekrar kapı zili çaldı. Aaa, o da ne? Kapıda polisler... Rüyada görsek inanmayız. Evimize, hücre evi gibi baskın düzenliyorlar. Tamam da niye? "Yasak yayın şikâyeti!" -Polis abi... Bunlar yasak masak değil... Bunlar gazete... İstanbul'da basılıp geliyor abi... Polis kararlı bir şekilde soruyor: -Kim sorumlu bunlardan? Aramızda o yıllarda Samsun Makine Sanayii'nde çalışan Mehmet Öksüz var; diyor ki: -Bunlar öğrenci... Ben dağıtıyorum. Hepimiz, "Sorumlu ben!" diyeceğiz diğerimizi kurtarmak için ama Mehmet Öksüz'ün emri... Öyle... Susuyoruz. Polis, Mehmet Abi'yi alıyor. Tam kapıdan çıkacaklarken, elinde gazete poşetiyle bizim Şaban Yılmaz. Dağıtımı bitirmiş, gelmiş. Polis diyor ki: -Sen nereden? -? Suçüstü yani (!) Onu da alıyorlar. Üzülüyoruz... Ama asıl üzüntü, eve gelir gelmez polis baskını gören Muharrem'e. Hayal kırıklığı yaşayacak. Ancak Muammer'de telaş yok: -Olur bunlar abi. Allah imandan kurandan ayırmasın. Yanlış hesap Bağdat'tan döner... Ne teslimiyet... Tabii karakolda durum anlaşılmış: -Yanlış ihbar almışız. Bu gazete verse verse insana huzur verir, diyor ve arkadaşlar bırakıyorlar. Yıllar geçti aradan... Gazetemiz 41. yılını kutluyor maşallah... Bu vesileyle şimdi her biri kim bilir nerede olan tüm gönül dostlarına kucak dolusu selamlar. Selim Can-Samsun > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.