“Üç gün hastanede kalıp eve gidemeyeceğim için hastanede gözyaşı döküyordum...”
Öğrencilik yıllarımda babamın aldığı ev telefonunda konuşmaya başladığım hatıralarımdan unutamadığım hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum...
Bense gençliğin verdiği saflıkla her iki cümlede bir “nereden buldun numaramı? Sen kimsin?” deyip duruyordum. Kız dedi ki:
“Bir daha böyle sorarsan kapatırım telefonu!”
Her akşam üstü saat 17.00 civarı İlhan telefon başında bekliyor, kız arıyor ve yarım saat konuşuyorduk.
Artık buluşup birbirini görme zamanıydı. İlk kez bir kız ile buluşacaktım. Bu bir genç için inanılmaz bir duyguydu.
Son gün... Buluşmadan bir gün önceki perşembe akşamı telefonu kapatmadan adının Ayşegül olduğunu öğrenmiştim.
Tamamdı. Yarın (Cuma) 17.00’de -Samsun’un en meşhur caddesi- Çiftlik Caddesindeki bir pastanede buluşacaktık. Zaten gençlerin en popüler mekânıydı orası. Sabaha kadar uyuyamadım. Bakkaldan aldığım ve ilk kez kullanacağım jöle yanı başımdaydı.
Okula gitmeden sabah karnımın sağ tarafında başlayan ve geçmeyen acıyı gece boyu heyecan sanmıştım ama anneme söyledim “artık çok ağrıyor” diye.
Okula gideceğim derken doktor sırasında bulmuştum kendimi ve hafif bir bayılma hissi yaşıyordum.
Hayatımda yüzünü görmediğim ama hayatımdaki tek heyecan olan ve ömrüm boyunca asla bir daha göremeyeceğim biriydi artık Ayşegül.
Çünkü Ayşegül, kendine göre o pastanede belki saatlerce beklediği için kendisini 'ektiğimi' zannederek gözyaşı dökerken saat 17.00’de İlhan’ın ise apandisiti patlamış ve acil ameliyata alınmıştı. Üç gün hastanede kalıp eve gidemeyeceğim için aynı anda hastanede gözyaşı döküyordum.
Bir daha hiç aramadı... Bense onun numarasını bilmiyor ve arayamıyordum. O yıllarda aranan numaralar telefonda belli olmuyordu... Bir yıl boyu üniversite kazanana kadar her gün saat 17.00’de o telefonun başında bekledim ama çalmadı. Şimdi Ayşegül’den kalan tek anı ofisimde masamın kenarında ara ara tozunu aldığım odamdaki o siyah ev telefonu.
Bazen bakar ve çalacak diye hayal kurarım :)
İlhan Dinçer-Samsun