Her şey o gecede saklıydı

A -
A +

Yaklaşık sekiz on yıl önceydi... Çamaşır imalatımız vardı küçük çapta. Yanına tişört, havlu falan da ilave ederek Anadolu'da rızkımızı arıyorduk. Arabamızla, şehir şehir, kasaba kasaba semt pazarlarını dolaşıyor, sergi açıyor müşteri bekliyorduk. Ayrıca yol üzerinde esnafa uğruyor, hem sipariş alıyor hem önceden mal verdiysek tahsilat yapıyorduk. Bir nevi Anadolu'daki seyyar çerçicilikti bizim işimiz. O gün de akşamdan arabama yükümüzü yükledim, ertesi sabah erkenden yola çıkacağım. Sabah oldu. Kahvaltımı yaptım. Arabaya yöneldiğimde onüç ondört yaşındaki kızım seslendi: -Baba, ben de seninle gelebilir miyim? -Bunda da vardır bir hayır. Hadi gel bakalım, dedim. Aksaray'dan başlayıp Konya - Kayseri istikametine doğru yola çıktım... O yıllarda arabamı sıfır km almışım. Ama aldığımdan beri her nasılsa ikinci vitese geçerken "tırk" bir ses çıkıyor. Motordan anlamadığım için ne olduğunu çözemiyorum. Sadece araba yeni diye önemsemiyorum. Gün boyu alacağımı alıp, satacağımı sattım. Akşama doğru Kayseri'ye yöneldim. Baktım bir hevesle yola çıkan kızım havanın kararmasıyla birlikte uyumaya başlamış. Çocuklar ne kadar da masum oluyor... Vakit de yavaş yavaş ilerliyordu. Yollar şimdiki gibi duble falan değil... Akşam ezanı sonrası özellikle şehirler arası yollarda araç kalmıyor. Üç saatten beri yol gidiyordum. Ne karşıdan ne arkadan gelen bir araç var. Yalnızlık Allah'a mahsus derler... Arabada uyuyan kızıma baktım dikiz aynasından... Mesuliyet duygusu geldi oturdu yüreğime... Bir hissiyat kapladı içimi... Duygularım kabardıkça kabarmaya başladı... Bu arada arabayı Ürgüp ile Kayseri arasındaki dik bir dağ yoluna vurmuştum. Bir taraftan inleyen motor sesine eşlik eden ürpertici sessizlik, bir taraftan yüreğime damla damla çöken hüzün, beni kontrol edemeyeceğim bir duygusallığa itmişti. Arabanın arkasında uyuyan kızımın uyanıp da korkmayacağını bilsem, hıçkıra hıçkıra ağlayacağım neredeyse... Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum... Duygular üstüme üstüme geliyor... Allah'ım ya şu anda arabada bir arıza olur da bu ıssız dağ başında kalırsam bu yavrucakla halim nice olur? Sanki nereden geldiyse, aklıma geldi... O vitesteki önemsemediğim ses şimdi kocaman bir sorun olarak beynime saplanmıştı. Ve içinden çıkamayacağım bir duygu seli halinde bütün benliğimi kaplamıştı... İçimden tevessül ettim... "Ya Rabbi mübarek hocam hürmetine... Sevgili Peygamberin hürmetine bizi burada koma Allah'ım!" Dua ettikçe rahatladım... Kabaran duygularım sakinleşti... Sakinleşti... Neden sonra Kayseri'nin ışıkları göründü... Eve geldiğimde gece saat 24:00 civarıydı... O gece hiç yokken gelen ve dua ederek atlattığım sıkıntı sebebiyle ertesi gün arabayı servise götürmek geldi içimden. Aslında servise götürme zamanı falan değildi. Servis müdürü çocukluk arkadaşım. Dedim ki: -Hayri Abi, sürekli uzun yola gidip geliyorum. Şu arabaya bir baktırayım dedim. Akşam arabayı almaya gittiğimde Hayri Usta'yı hayret içinde gördüm. Diyordu ki: -Ya böyle bir şey... Sen bu arabayla nasıl geldin buraya kadar? -Niye ne oldu Hayri Abi? -Ya kardeşim araba bilye dağıtmış, vites kutusu darmadağını olmuş. Gel bak motor indirmek zorunda kaldım. Sen bu arabayla iyi gelmişin... Hayri Ağabeye söylemedim ama içime doğan sıkıntının da o büyükleri vesile ederek yaptığım duaların da sebebini çok iyi anlamıştım... Aslında her şey o gecede saklıydı... > Mustafa Atlı- Kayseri Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.