Her şeye rağmen anneyim...

A -
A +

Ayağımdaki kırmızı pabuçlarımı, üzerimdeki pembe yağmurluğumu hiç unutmuyorum. Daha dört ya da beş yaşındaydım. İlkokula giden çocuklara özendiğim için almışlardı. Ben de okula gidecektim. Hem de yağmurluğumu giyerek... Nereden bilebilirdim bu mutlu günlerimin iki senelik ömrü olduğunu. Annem mi öl-müştü? Babam mı? Hayır... Ama beni ölmekten daha beter hale getirmişlerdi. Şiddetli geçimsizlik yaşıyorlarmış aralarında. Boşandılar. Boşanmanın ne olduğunu bilmiyordum. Ama babam artık bizim eve gelmiyordu. -Anne, babam nerde? -Sus!.. Bir daha onu ağzına alma!.. Annemin babama duyduğu öfke sebebiyle ben da cezalandırılıyordum. Babam bir sene sonra yeniden evlenince bu evliliğin tekrar kurulması ihtimali de kalmamıştı. Annemin de evlenmeye karar verdiğini, babaannemin evinde öğrenecektim. Çünkü o akşam babaannemlere annemle birlikte gitmiştik. Ama ben babaannemlerde kalmıştım. Annem beni götürmemişti. Nasıl ağladığımı kelimelerle anlatamam. -Niçin beni göndermiyorsunuz babaanne? -Kızım artık onlar başkalarıyla evli... -Nasıl başkaları? -Şimdi sana anlatamam. Ama sen üvey evlat olursun. -Üvey evlat ne demek babaanne? Beni olup da ölmüş olan kız çocukları gibi özenle büyüttüler... İlkokulu bitirdiğimde ise annem çıkageldi tekrar. Benim yanlarında kalabileceğimi söyledi. Biraz büyüdüğümde tatilleri de babamın yanında geçirmeye başladım. Hemşirelik okulundan mezun oldum. Herkesin tedavi için geldiği mekanlara biz iş için gidiyorduk. İş yerimiz hastane, müşterilerimiz ise hastalar... Bir beyin cerrahıyla çok iyi anlaşacağımızı ümit ederek evlendim. Çok zeki çok başarılı bir insandı. Ben de mesleğimde en az onun kadar hırslıydım. Evlendiğim gün dünyalar benim olmuştu. Çok sevdiğim bir eşim, çok başarılı bir kocam vardı. Bu mutluluğumuz bir çocuğumuz olana kadar sürdü. Çocuk olduktan sonra her ikimizin de dikkati çocuğa odaklanmıştı. Aman üşütmesin. Aman gıda alerjisi olmasın. Aman terlemesin. Aman lüzumsuz ilaç kullanmasın. Aman şu aman bu... Kafayı yedik... Çok bilmenin bir insana bu kadar zarar vereceği hiç aklıma gelmezdi. Ama benim vehimlerim bir ise kocamınki ondu... Beni kıskanıyordu da bahane mi yapıyordu bilemiyorum. Çocuğumuzun bakımı için, hemşireliği bırakmamı istedi. Kendisi çalışıyordu nasılsa... Adamın çocuğa olan ilgisi aynı şekilde bana da yönelmişti. Yalnız başıma sokağa bile salmıyordu. Evliliğimizin onuncu yıllarını yaşarken değişik bir hal almıştı adam. O son derece başarılı ve sosyal bir insan olan beyefendi gitmiş, yerine çabuk öfkelenen sinir küpü bir adam gelmişti... Kendisi doktor olduğu için doktora gitmeye de gerek duymuyordu. Ama rahatsızlığı artık saklanamaz duruma gelmişti. Şeker, hipertansiyon ve siroz... Onu bir eğe gibi kemirmeye başlamıştı. Çok erken yaşta adam gözümün önünde çöküyordu... Normal emekliliği gelmeden malûlen emekli ettiler. Eve bir kapandı bir daha adımını dışarı atmadı. Ne bayram ne seyran... Evimiz bir hasta evi olup çıkmıştı. Ben de çalışmıyordum. Çocuğun okul çağıydı... Bu sefer maddi sıkıntılar baş göstermişti. Tekrar işe başvurmak durumundaydım. Oysa ev hanımlığına alışmıştım bile... Şimdi evde hasta ve yatağında ölümü bekleyen bir doktorun çaresiz eşiyim. Annem hayatta iken annesiz, babam hayatta iken babası, kocam hayatta iken hasta olduğu için kocasız yaşamanın tarifsiz üzüntüsünü benim kadar kimse bilemez... Ama bütün buna rağmen eğitimini sürdürmek durumundaki kızım için anne olmaya çalışıyorum. Beterin beteri vardır diye de hâlime şükrediyorum... Rumuz: "Fesleğen"-Bursa Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.