Benim sesim ondan güzeldi. Ama o da benden güzeldi. Kıskanacak kadar güzeldi. Sınıfımızın başkanıydı. Dik başlı, kendinden emin ve de soğukkanlıydı... Fakir bir ailenin kızıydım. Babam bir kereste atölyesinde gündelikçi olarak çalışıyordu. Senenin birkaç ayı işsiz gezerdi. Amcamız zengindi oysa. Şehrin ileri gelen iki üç esnafından biriydi. Çok da hayırseverdi. Ama ne hikmetse babam bizi amcamlarla görüştürmek istemezdi. Bayramlarda bile evlerinde fazla kalmaz "bayram ziyareti kısa olur" diyerek ayrılırdık. Anlatacağım hatırayı ilkokulda iken okul kantininde yaşamıştım. Teneffüslerde öğrencilere çay simit satışını başkan kızla ikimiz yapardık. Bir de gazoz vardı. Ben harçlığımın bir kısmını biriktiriyordum. Kendime bir ayakkabı alacaktım. Bir gün okul kantininin hesabında açık çıkmıştı. Okul müdürü bizi çağırdı. Benim yüzüm kıpkırmızı. O kadar ağırıma gitti ki anlatamam. Müdür Bey dedi ki: -Çocuklar belki kasada unutulmuştur. Bir daha bakın bakayım. Yani gidin, çalınan parayı da ilave ederek tekrar gelin, demek istiyordu. Kantinde Müdür Beyden korktuğumuz için cebimdeki harçlıktan tamamladım parayı. Arkadaşım hiç umursamıyordu. Müdür Beye dedi ki: -Gerçekten kasada unutulmuş öğretmenim. O anda ikimiz de yalan söylemiştik. Giden de benim cep harçlığımdı. Ama bu yüreğimi yaktı durdu günlerce... Yine bir gün sınıfta teneffüste kapı ve pencere cereyandan sertçe kapanmış pencerenin camı kırılmıştı. Ertesi ders öğretmen camı kimin kırdığını sordu. Arkadaşım da sınıf başkanı olduğu için suçluyu gösterdi: -Niyazi öğretmenim. Sınıfta hepimizi sindirmişti. Kimse onun sözünün aksini söyleyemiyordu. Niçin Niyazi'nin ismini vermişti? Üç gün önce onunla, kendi çöpünü de dökmediği için kavga etmişlerdi. Niyazi yetimdi. Kimsesi yoktu. Niyazi, "Hayır öğretmenim ben kırmadım!" diye yerinden zıpladı ama öğretmen kime itibar eder ki? Tam o anda sınıf başkanı beni de yalanına şahit göstermez mi? Bir de kaş göz işaretiyle "Yalan söylemezsen kantinde ne yaptığını anlatırım" der gibi beni tehdit etmez mi? Öğretmen bana da sordu: -Doğru mu bu Kadriye? Camı Niyazi mi kırdı? O anki ruh halimi yıllar geçtiği halde hâlâ unutamıyorum. Bir yalan ikinci bir yalanı getirmişti işte... Bu yalanı da söylersem sonum ne olacaktı? Kekeleyerek cevap verdim: -Evet öğretmenim. Niyazi kırdı... Öğretmen, Niyazi'yi yanına çağırdı. Kulağından tuttu. "Yalancı" dedi ve bir de tokat attı. Sınıf başkanı o anı keyifle izliyor, Niyazi'ye "Benimle uğraşmak nasılmış?" der gibi bakıyordu. Bir anda oldu her şey... Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kendimi daha fazla tutamamıştım. Öğretmen de şaşırmıştı. Dedim ki hıçkırarak: -Hayır öğretmenim. Niyazi kırmadı. Ben yalan söyledim. Cam, cereyan yaptı da kırıldı. Benim hıçkırarak yaptığım bu itiraf o kadar gerçekçiydi ki, başkanın usta numaraları geride kalmıştı. Ardından hiç bilgisi olmadığı halde kantinde yaptığımız olayın içyüzünü de anlattım orada. Günlerdir vicdan azabından uyuyamadığımı ama başkandan korktuğum için katlandığımı söyledim. "Artık katlanamıyorum" dedim. Başkan, sınıfta yerin dibine girmişti. Ve durum hemen okul müdürüne haber edildi. Müdür Bey, onu başkanlıktan alıvermişti. Beni başkan yapmak istedi ama kabul etmedim. Ama o günden sonra okul içinde ne zaman bir münakaşalı durum olsa, "sen söyle kızım, bu işin doğrusu nedir?" diye bana sorulur olmuştu. Doğru söylemenin faydasını o gün bugündür görmüşümdür... Kadriye Gelcüvan-Erzurum Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00