Ortaokul birinci sınıftaydım. O kadar kitap okumaya meraklı, kütüphaneden çıkmayan bir öğrenciydim ama gazete nedir hiç bilmezdim. Apartmanımızda uzaktan akrabamız olan abone bir komşumuza gazete geliyordu. Okul saatinde merdivenlerden inerken her gün görüyordum. Ama başkasına gelen gazeteyi karıştırmak, aldığım terbiyeye ters bir durum gibi geliyordu. En fazla gazeteyi erkenden getireni çok merak ediyordum. Nasıl başarıyordu bana yakalanmadan o gazeteyi bırakmayı? İnsan bir yıl boyunca hiç karşılaşmaz mıydı? Onca çabama rağmen benden erken olmayı başaran biri vardı. O yıl ve ertesi yıl bu merak sürdü gitti. Ama hep merak etmeme rağmen alıp karıştırmaya, okumaya cesaret edemedim... Bir gün rahatsızlığımdan dolayı okula gidemedim. Ama okul saatinde uyanmış, televizyon izliyordum. Aklıma gazete geldi. Gazeteci ağabeyi yakalamak duygusu beni heyecanlandırdı. Kapıyı açtım ve avını bekleyen kedi gibi sessizce, apartmandaki ayak seslerine dikkat kesildim. Apartman boşluğundan aşağı bakarken, elinde gazeteyle yukarı gelen birini gördüm. Öyle heyecanlandım ki tarif edemem. Tam zoomlayacaktım ki annemin sesiyle irkildim: -İçeri gir kızım, çayın soğuyor. Elimdeki o fırsatı da annem yüzünden kaçırmıştım. Ama bu kez başka bir cinlik geldi aklıma. Yıl boyu alıp okumadığım gazeteyi, bu sabah gizlice alıp okuyup yerine bırakmak. Korkuyla kaygım iç içeydi. Sessizce merdivenlerden inip gazeteyi aldım ve hızla eve koştum. Hırsızlık yapan birinin tedirginliğini yaşıyordum. Çocuk sayılacak yaşta biri için gazetenin ilk sayfa haberleri pek de dikkatimi çekmedi. Şöyle bir göz gezdirmem yeterli gibiydi. Gazeteyi sayfa sayfa çevirdikçe zaman da daralıyordu. Artık aldığımı yerine bırakmam şarttı. Son sayfalara geldiğimde bir metin dikkatimi çekti. "Karnı Doymayan Amcam" adlı büyük puntolu bir başlık atılmıştı. Çok kitap okuduğumdan okumam gayet seriydi. Okuduğum hikâyeden öyle etkilenmiştim ki gazeteyi elimden bırakamadım. Meğer okuyucuların gönderdiği, yaşanmış hayat hikâyeleri olduğunu çok sonra keşfettim. Alışmak başka şeye benzemez derler, bir kere alışmıştım gazete okumaya. Okula gitmek için her zamankinden erken kalkıp merdivenlerden inerken ayaküstü "Hayatım Roman" kısmını mutlaka okur oldum. O bölümün olmadığı günler üzülüyordum. Baktım olmuyor, okuduğum o bölümleri kesip saklamaya başladım. Kimse de anlamıyordu (!) bu kesim işini benim yaptığımı. Ayrı bir zevki vardı bu işin korkuyla birlikte. Zamanla gazete alma hevesi başladı ama okul harçlığımdan feragat etmek istemiyordum. Özellikle "Hayatım Roman" bölümü olmadığında gazeteye boşuna para vermiş hissediyordum. Bu yüzden yeni bir hikâye varsa satın alıyordum gazeteyi... Şimdi yıllar geçti bu olayın üzerinden. Değişmeyen tek şey benim bu gazeteyi okuma alışkanlığım. Hâlâ kesip sakladığım yaşanmış hikâyeler durur. Ben gazete okumanın önemini böyle anladım. Türkiye Gazetesinin farkını böyle keşfettim. Tabii, yaptığım gizlice gazete kesme işinin helallik istemem gereken bir konu olduğunu da... Gördüm ki bu gazete farklı her açıdan. Sayesinde gündemi takip etmekle birlikte, kültürel gelişmeleri de kaçırmıyorum. Manevi anlamda da kendimi tamamladığımı hissediyorum. En önemlisi halktan biri olarak, halkın yaşanmış hikâyelerini okuyorum. Var mı başka şeye gerek? Teşekkürler Türkiye... Rumuz: "Gazete Kurdu" >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00