Ben bir emekli şoförüm... 1950'li yıllar... Yozgat Nakliyeciler Kooperatifi'nde otururken bir arkadaş geldi: -Konya'ya nakliye var, dedi. -Götürürüz, dedim. Anlaştık. Yükümüz inşaat malzemesiydi. Konya'ya yaklaşık 10 km kala, Seydişehir'e varmadan sağda Sefaköy'e gidecekti. Sabah "Bismillah" deyip Yozgat'tan çıktım. Konya'ya dar bir vakitte ulaştım. Bir benzincide işçilere Sefaköy'ü sordum: İşçiler "bilmiyoruz" dedi. Yol boyu bal satan köylülere sordum. Kimse bilmiyordu. Hayret, bu civarda yaşayan insanlar, bu civardaki bir köyü nasıl bilmezlerdi? Seydişehir'e 5 km yaklaştım. Hatırladığım kadarıyla yolun sonunda Çavuşlu Köyü'ne vardım. Orada bir jandarma karakolu vardı. Durumu anlattım. Jandarmalar da "bilmiyoruz" dediler. Birkaç yeri telefonla aradılar. Yine olmadı. Köye girdim. Orada da birkaç köylüye sordum. Kimse bilmiyordu. Artık umudum kalmamıştı. Vakit de gelmişti. "Şurada köyün camisinde ikindi namazımı eda edeyim" dedim. Namaz sonrası caminin yanında bir türbe vardı. Horasan tarafından gelme bir büyük İslam âlimi diyordu kitabesinde. Türbede iki rekât namaz kıldım: "Ya Rabbi, sevdiğin kulların hürmetine işlerimi kolaylaştır" diye dua edip tekrar yola koyuldum. Amacım artık Konya'ya gitmek orada sormaktı. Konya'ya 10 km kala sağ taraftan şarampolden bir ihtiyar çıktı. Durdum. Selam verdim. Selamımı aldı. Dedim ki: -Hacı amca, ben Sefaköy diye bir köy arıyorum, bulamadım. Bana dedi ki: -Bak evlat, şu tepenin düzlüğündeki binayı görüyor musun? O binanın önünden bir yol gider. O yol seni, esas ismi Karaçamur olan köye götürür. Sonradan ismini değiştirip Sefaköy yaptılar. Teşekkür ederek hareket ettim. Bir süre gittikten sonra dikiz aynasından baktım bir daha kimseyi göremedim. Bana söylendiği gibi düzlükteki binadan içeri girip köyü buldum. Yükümü adrese teslim edip boşalttık. Akşam namazını kılmak için camiye gittim. Çıkışta bir cemaat bana teklifte bulundu. O yıllarda misafirperverlik Osmanlı'dan kalma gelenek halinde sürüp gidiyordu. Ben de daveti kabul ettim. Evinde misafir oldum. Akşam yemeğine davet etti. Yemeğimizi yedik. Çaylarımızı içtik. O esnada oğlu geldi içeri. O da şoför imiş. Tanıştık. Ahbap olduk. Oradan teşekkür ederek ayrıldım. Nice sene sonra Gebze Dilovası'nda oğlu ile karşılaştım. O beni unutmamış, ben onun unutmadım. Hal hatır sordum. Babasına çokça selam söylemesini isteyerek ayrıldım. Rabbim darda kalanlara da yardım etsin... Ali Osman Demircan-Yozgat Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00