"Hüseyin Toprak'tan dinledim"

A -
A +

İstanbul'a bu sene bir kerecik kar yağdı. İşte o gündü. Bir taraftan kar yağıyordu. Bir taraftan işe yetişme telaşı koşturuyordum. Durağa yaklaşan belediye otobüsüne bindim. Baktım peşimden Hüseyin Toprak Amca da bindi. Kendisini seksenli yıllardan beri tanırım. Onu gördüğümde aklıma Fatih Abi gelir. İstanbul Fatih'te Kumrulu Eczanesi sahibi Fatih Güner. Çünkü yıllar önce askerliğini yaparken tanımış ve hizmetlerle tanıştırmış Hüseyin Toprak Abi'yi... Bir kaynaşmış pir kaynaşmışlar. Amasya'nın bağrından kopup gelmiş, 80'li yıllarda İstanbul'un Fatih'ine. Yavuz Selim Caddesi üzerine açmış bir kuru bakliyat dükkânı... Memleketin mahsulü ile insanları rızıklandırmaya çalışıyordu. Zamanla baktı olmayacak farklı işler yaptı. Ancak ticaretten de elini eteğini çekemedi. Ufak tefek bir şeyler alıp satarak "ticaret" yapmaya devam ediyor... Bu Hüseyin Amca ki çok kalender biridir. Çok cefakâr, çok vefakâr çok sabırlı bir o kadar da gerçekten çilekeştir... Vaktiyle bedensel özürlü bir torunu vardı. Onu kucağına alıp gezdirmekten zevk alırdı. Birlikte camiye namaza götürecek kadar onu kendine dost edinmişti... Torunu rahmetlik olunca Mevla onu sıkıntısız koymadı. Hanımı rahatsızlandı. Onunla ilgilendi. Onun hizmetini aksatmadan yapmaya devam etti. Hani lafa gelince herkes kadın haklarından bahseder. Mangalda kül bırakmaz çoğu... Lakin Hüseyin Amca'nın güzelliklerinden kimsenin haberi yok tabii. Velhasıl bağrı yanık, dertli bir Anadolu alpereni Hüseyin Toprak Amca. O, her haliyle gerçekten hürmete layık biri... Otobüste onunla aynı koltuğu paylaştık. Birbirimize hâl hatır sorduk. Çok sürmedi, yolumuzun üzerinde yokuş yukarı Yenibosna-Altınyıldız durağından Beşyol'a doğru tırmanırken sağdaki mezarlığın önünden geçiyorduk. Mezarlık göründü. Hüseyin Amca bir iç çekip söze başladı: -Seyyid Mazhar Amca var ya rahmetli. -Evet... "Birkaç sene önceydi. Bir gün karşılaştık kendisiyle. Baktım telaşı var. Kabristan'da kazacak bir şeyler arıyor. Yardımcı olduk, bulduk bir şeyler. Sonra birlikte bu mezarlığa geldik. Girdik içeri. Yetkililerin bilgisi dâhilinde, bir mezarın ayakucunda müsait bir yere bir mini kabir kazdık. Kimin mezarı olduğunu bilmiyorduk. Mazhar Amcanın hastanede doğumdan birkaç dakika sonra vefat eden torununu yıkayıp kefenleyerek cenaze namazını kıldıktan sonra bu mini kabre defnettik. Hastanede biz defin işini gerçekleştiririz demişler. Ama Mazhar Amca torununu bizzat kendi elleriyle defnetmek istemiş. Definden sonra dualarımızı ettik, başsağlığı dileyip ayrıldık. Birkaç gün sonra ayakucuna çocuğu defnettiğimiz mezardaki metfun kimse, ailesinin rüyasına girmiş. Mazhar Amca'yı tarif etmiş. "Böyle böyle bir zat geldi. Torununu benim ayakucuma defnetti. O çocuk defnedildikten sonra, o geldikten sonra kabrim Cennet bahçelerinden bir bahçeye döndü. Öyle ferahladım öyle rahatladım ki... Ona gidin teşekkür edin" demiş, Mazhar Amca'yı arayıp bulup teşekkür etmişler. Mevlâ'm nelere kadir görüyor musun? Sevgili Peygamberimizin soyundan bir bebek, nereden nereye gelip o adamcağızı buluyor ve Allahü teâlâ onun vesilesiyle o adamcağızın kabrini pür nûr eyliyor. Allahü teâlâ bizi dünyada da ahirette de o mübarek insanlara yakın eylesin. Âmin." Sözünü tamamladı Hüseyin Amca. Zaten ben de Kuleli'de inip Metrobüs'e binecektim. Vedalaşıp ayrıldık... Ali Yılmaz-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.