Huzur veren hastane

A -
A +

Ferah ve aydınlık hastane odasının mor renkli ağır perdeli penceresinden dışarısı muhteşem bir suluboya tablosu gibi görünüyordu. Pembe beyaz çiçekli, asırlık ağaçlar... Sanat ve estetik dolu taş binalar... Geniş yeşillikler içinde intizamlı bahçe, mermer işlemeli havuz; temizliğin sembolü beyaz modern yeni bölmeler... Pencerenin önünde yumuşak koltuğa kurulmuş zayıf, halsiz, oldukça ihtiyar bir kadın dikkatimi çekti. Geçmişine dargın gibi geldiği şehrin göbeğindeki bu müstesna yerde adeta yeniden kan ve can gelmişti yüzüne. Karşısında, bir şezlonga oturmuş refakatçisi, gazete okuyor, pencereden içeri gül kokulu tatlı bir bahar esintisi giriyordu. Yaşlı teyze, gözlerini karşısında gazete okuyan genç kıza dikti... Ayva gibi sararmış damarları çıkmış elini başına götürdü. Kamburlaşan sırtını yavaşça arkasına dayadı. Toparlandı ve torununa seslendi: -Yavrum, şu gelen de kim? -Tam tanımıyorum. Ama hastanede çalışan yetkililerden biri olsa gerek... -Kapımızın önünden geçerken seslenir misin? -Aman babaanne sen de! Ne diyeyim ben şimdi adama? Bu konuşmalar devam ederken ben de kapının hizasına gelmiştim. Her sabah bilhassa ağır ve yaşlı hastaları mutlaka ziyaret eder, hal hatır sormadan odama geçmezdim. O gün de bu sevimli ihtiyarın kapısını tıklattım. Kapıyı açan mütebessim kızcağız, beni görünce hemen babaannesine döndü: -İşte bahsettiğiniz beyfendi babaanne. Titrek sesle çağrıldım. -Gel evladım.buyur gel. -Geçmiş olsun hanımefendi. Nasılsınız? İyi misiniz?" "Elhamdülillah! Ben de sizinle konuşmak istiyordum doktor bey oğlum. -Ben doktor değilim anneciğim. -Ya nesin? -Basın ve halkla ilişkiler müdürüyüm. -Her neyse bir müdürsün ya! -Hastanemizden memnun musunuz? -Nasıl memnun olmam. Her şey yerli yerinde. Kendimi evimde hissediyorum. Pırıl pırıl gelin odası gibi bir mekan, raflarda kitaplar, sabah erkenden günlük gazete önümüzde, yemekler, yataklar, koridor ve eşyalar son derece bakımlı ve de temiz, doktor, hemşire, hasta bakıcılar ve diğer personel güler yüzlü, nazik, daha mühimi tabiatla iç içe büyüleyici çevre. Hangi birini sayayım ki? İşaretle torununun elindeki gazeteyi gösterdi. -O başlığın altında ne yazılı? Bir an tereddüt geçirdim. Acaba neyi kastediyor diye... -Ben söyleyeyim, dedi. Huzur Veren Gazete" Lütfen aynı cümleyi hastane tabelasına da yazın. "Huzur veren hastane..." "Çok memnun oldum anneciğim. Bu konuşmaları yetkililerimize aktaracağım." "Ben vazifemi yaptım, sen de ne yaparsan yap! Demeseydim rahatsız olurdum. İnsan iyiyi de, kötüyü de görmeli bence. -Rahatlamış olmalısınız şimdi. -Ne rahatlaması, yeniden doğmuş gibi oldum. Hani bahar yeniden hayat bulmak, canlanmak demektir ya ben de burada, bu baharı iliklerime kadar yaşadım. Gençliğimdeki günlerime gittim, geldim defalarca. Ne ağrılarım, ne sızılarım kaldı. Bütün hastalığım geçti. -Bunları duyduğuma sevindim annem. Bir ihtiyacınız olursa lütfen çekinmeyin. -İhtiyaca fırsat bırakmamışsınız ki evladım. Her şey yerli yerinde. Hele şehrin göbeğinde böyle bir mekânın olacağını hayal bile edemezdim. Önce ruhumuzu, sonra hastalığımızı tedavi ettiniz. -Teşekkür ederim... -Asıl biz teşekkür ederiz evladım.. -Bir bahar gibi yeniden doğdum inanın... Yeniden... -Cenabı Allah hayırlı uzun ömürler versin... -Amin... Cümleye... Vedalaşıp ayrılırken kulaklarıma hâlâ o ihtiyar titrek sesi yankılanıyordu. "Huzur veren Hastane. Huzur veren..." * Ragıp Karadayı-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.