Hiç inanmadığım halde "hadi neyse" dedim. Baksın bakalım benim de kahve falıma. Bakırköy'de bir kafenin bahçesinde soluklanmak için beş dakika oturmuştuk. Garson geldi: -Ne alırdınız, dedi. -Orta şekerli iki kahve... Kahveler geldi. Hanım ve ben nice zaman sonra ilk defa baş başa bir kahve içeceğiz... Kız evde üniversiteye hazırlanıyor. Oğlan askerde... Ben işten yeni çıkartılmışım. Moralim bozuk mu bozuk... Bülent Ecevit-Mesut Yılmaz-Devlet Bahçeli'nin iktidarda olduğu dönem... Öyle bir kriz ki dünyamız altüst olmuş... Kahveler geldi... Yudum yudum, kahve değil sanki dert içiyorum. Eşime kederli halimi belli etmemeye çalışıyorum ama suskunluğum bile başlı başına bir keder... Kahvelerin son yudumlarını alıyorduk. İşte o bayan geldi. Kafenin çalışanlarındanmış: -Falınıza bakmamı ister misiniz? Müşterilerimize jesttir. Ben hayatta işim olmazdı. Eşim rica etti. -Baksın ne olur. Eşimi üzmemek için "E, hadi baksın" dedim... Demez olaydım. Kendine göre fincanı evirdi çevirdi. Dil otu yemişler meğer. Televizyonda haber okuyan spikerler ne ki, bu falcı dünyayı okuyordu... İki dakikada neler neler uyduruyordu böyle... Derken bana demesin mi? -Uzun sürecek bir sıkıntıya girmişsiniz. Ama asıl çok yakında bir kara haber bekliyor! Suratım bir hoş oldu. Dedim ki: -Tamam artık... Kes... Hanım da üzülmüştü, moralimin bozulmasına. Bir kahve içelim kendimize gelelim derken sinirlerimiz altüst olmuştu. Yol boyu beynim zonklamaya başladı. Kara haber. Çok yakında. En yakınımdan... Allah'ım olur mu böyle bir şey? Olması mümkün mü? Ya sahiden olursa... Derken beni aldı bir vesvese... Bak şu işe? Evde kızımı aradım. Cep telefonu cevap vermiyordu. Stresteydi. 3. kez sınavı kazanamazsam kaldıramam diyordu. Acaba kız kendine bir kötülük düşünür müydü? Bunu mu haber vermişti falcı. -Kız cevap vermiyor. Başına bir hal gelmiş olmasın. Birden içime korku düştü de. -Ne olacak ki? Bunu da nereden çıkardın? -Faldan. -Amaaan, falcının lafına mı inanıyorsun. O öylesine bir şeydi. -Öylesine de niye öyle dedi peki. Haydi, durma eve gidiyoruz. Haydi... Ben korktum. Hemen bir taksi çevirdik. Doğruca eve. İçeri girdik. Seslendik cevap yok. Odasına gittik. Kapı kilitli. -Halimeee! Kızım halime!... Ses yok... Dedim bu kız kesin ya intihar etti, ya öldü... Annesi bir yandan ben bir yandan hem bağırıyor hem kapıyı zorluyoruz... Baktım olacak gibi değil, canımı falan düşünmeden çatıdan balkona, oradan içeri girmeye karar verdim. Dairemiz çatı katındaydı. Bir düşsem beynim parçalanacak. Ama o an onu düşünen kim? Balkondan içeri girdim. Kızım yatakta sırtüstü sessiz nefessiz yatıyor. Dizlerimin bağı çözüldü. Kendim cesaret edemedim. Odayı içeriden açtım. Hanıma dedim: -Sen bak. Hanım gitti. "Nefes alıyor" dedi. Sarsarak seslendi: -Kızım, iyi misin? Halime... Kız, gözlerini açmadan zar zor seslendi: -Ne var ya anne... Üç gündür uykusuzum. Rahat bırakın ya... Zavallı çocuk sabaha kadar ders çalışa çalışa tükenmiş. Uykuya geçmiş. Hiçbir şeyden habersiz uyuyormuş. Ben ise inanmadığım halde, o kahve falının etkisiyle, kendimi korkuttukça paniklemiştim. Panikledikçe korkmuştum. O değil, az daha çatıdan düşüp kendi canımdan olacaktım. Aman aman... Bir daha mı, kahveniz de sizin olsun falınız da... Allah'ım o kâbus dolu yıllar bir daha gitsin de gelmesin... Kızım çok şükür şimdi öğretmen oldu... Kütahya'nın Simav ilçesinde bir ilköğretim okulunda öğretmenlik yapıyor. Hâlâ arada bir takılır bana, baba "iç kahveni falin bakim..." > İsmail Akçal-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00