İhtiyar, bu âsâyı ne diye bırakmıştır?

A -
A +

İyilikseverliğiyle bilinen dedem, düğün telaşıyla da olsa bir ihtiyar dilencinin aç susuz bir odada mahsur bırakılmasına kahrolmuştur. Nasıl olur da o ihtiyar orada unutulur? Alışkanlıkla bile olsa nasıl olur da odanın kapısı üzerine dışarıdan kilitlenir? Hemen kahvehane denilen bitişikteki odaya seğirtirler. Kilidi açıp içeri girdiklerinde bakarlar ki oda bomboş. İçeride kimseyi bulamazlar. Sadece karşı duvarda, o ihtiyardan geriye kalan bir âsâ, baston durmaktadır. Kendisinden eser yoktur. İnanılır gibi değildir. O yaşlı ve yorgun adam tek çıkış yeri bu kapıdan üstelik üzeri dışarıdan kilitli olduğu halde nasıl çıkıp gitmiştir? Gitmesi mümkün değildir. Bir tek yolu vardır, o da üstü açık olan bu yüksek yerden kuş olup uçmak. O da bir insan için imkânsızdır. Dedem perişan bir halde duvarda asılı âsâyı alır ve olduğu yere çömelip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar: -Allah'ım biz ne yaptık. O ihtiyar Hızır "aleyhisselâm"dan başkası olamaz. Sonra kendi kendine düşünür durur: "İyi de o ihtiyar bu kuru âsâyı ne diye bırakmıştır? Acaba bu hareketiyle ne demek istemiştir?" Bu olay dedemi derinden sarsar. Öyle ki yemekten içmekten kesilir, genç yaşta yataklara düşmüştür. Babam ise çok gençtir. Tabii yeni evlidir. Ardından bu varlıklı aileye hiç akılda hesapta yokken onulmaz dert ve bela yağmur yağar gibi yağmaya başlar. Nasıl mı? Ortanca amcam tifoya yakalanmıştır. Bu hastalığı atlatır ama hastalık vücudunda derin iz bırakır, ayakları sakatlanmıştır. Yeni evlenen babamın dünyaya gelen çocukları yaşamaz. Doğan ölür. Hanımı bu duruma çok üzülür ve gözyaşları içinde dua eder: "Allah'ım ne olur, bana verdiğin evlatlarıma ömür ver, onları bağrıma basayım da tek benim canımı al Rabbim. Ne olur Allah'ım bu dualarımı kabul eyle!" Genç gelinin duaları kabul olmuştur. Arka arkaya iki oğlu dünyaya gelir. Yaşasınlar diyerek adaklar keserler, sadaka dağıtırlar. Bu sevinç yaşanırken kahrından yataklara düşen dedem vefat eder. Küçük amcam öğretmen okuluna kaydolmuştur. Bütün yük babamın omzuna biner. Sadece yük olsa ne âlâ... Felaketlerin ardı arkası kesilmez... Mağazalarına hırsız girer. Hayvanlarına bir salgın hastalık girer, hayvanlar telef olur. Ektikleri mahsul eskisi gibi ürün vermez. Ambarlar boş kalır. Elde avuçta ne varsa birer birer elden çıkmaktadır. Zavallı babam ne yapacağını ne edeceğini bilemezken bir kızları dünyaya gelir. Dünya güzeli bu kız henüz altı aylıkken bu defa anne genç yaşta bu fani âleme veda eder, ölür kadıncağız... Tabii bütün bu olaylarda en büyük acıyı babam yaşamaktadır. Ama Allahü teâlâya olan inancı ve tevekkülüyle ayakta kalmayı başarır. Artık eskisi gibi zenginlikleri kalmamıştır. Çünkü elde avuçta ne varsa bir bir çıkmıştır. Hatta aile öyle bir hal alır ki ninemin yıllar önce "çarıklılar" dediği bir dönemin çocukluk arkadaşları çalışmış mal mülk edinmiş, babama da çok sevdikleri çocukluk arkadaşı diye yardımcı olmuşlardır. Dile kolay... Zavallı babam, üç öksüz ile kalakalmıştır. Ninem de çok üzgün ve perişandır. Çocuklara bakacak durumda değildir. Zavallı babama, eşin dostun yardımıyla çocuklarına bakacak merhametli bir eş aramaya başlanır. Bağlı oldukları vilayette yaşayan "iyilik numunesi" asil bir hanımdan haberdar olurlar. Ama üç çocuklu dul bir adama "he" demek mümkün mü? (Devamı yarın) >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.