“Böyle yaşamaktansa ölmek daha iyiydi! Yüzbaşımla birlikte helalleştik yattık, uyuduk...”
Bursa'dan Büyük Orhan'a doğru yol alıyorduk. Otobüste iki çocuk mısır cipsi yiyorken tartışıyorlardı. Kafamı çevirdim, babalarıyla göz göze geldim.
“Bunlar hep böyle hocam. Biz ikisiyle baş edemiyoruz. Siz nasıl hepsine tahammül ediyorsunuz?” dedi.
Ben de “sabırlı olun” dedim. Yanımda oturan amca Kore Gazisi Ahmet Amca’dan bir hatıra dinleyelim istedim. Ahmet Amca derin bir of çekti:
“Hocam altı yılım esaret içinde geçti. Ama sana mısırla ilgili bir hatıramı anlatayım” dedi.
"Benim de içinde bulunduğum birlik pusuya düşürüldü. Altı arkadaş bir de yüzbaşımız yaralı olarak Kuzey Kore'ye esir düştük. Bizi alıp götürdüler. Günlerce yol yürüdük. Esaret çok ağır bir şey. Koyun sürüsüne kıymet verirsin, canını korursun. Bizim koyun sürüsü kadar kıymetimiz yoktu. İsteseler her an için kurşuna dizip öldürebilirlerdi. Artık hiçbirimizde yaşama umudu kalmamıştı... 'Acaba bir daha karımı, kızımı görebilecek miyim?' diye düşünürdüm. Hiç umudum yoktu. Bizi her tarafı ağaçtan yapılma diğer esirlerle beraber büyük bir yere koydular. Her sabah erkenden kaldırıyorlar birer avuç kaynamış mısır veriyorlardı. Bir daha yemek hiçbir şey yok. Bu aylarca devam etti böyle. Bir gün yüzbaşı ile karar verdik. Sabah içtimaına kalkmayacaktık. Böyle yaşamaktansa ölmek daha iyiydi. Helalleştik yattık, uyuduk. Sabah nöbetçiler içtimaa kaldırdılar. Yüzbaşı ile ben kalkmadım. Kendi aralarında bir şeyler konuştular, daha sonra komutanları bir tercümanla beraber geldi.
İkimizin başına dikildiler. Tercüman Yüzbaşıya İngilizce soruyordu:
'Niye kalkmıyorsunuz? Emre niye itaat etmiyorsunuz?'
Yüzbaşımızda İngilizce onlara:
'Biz açlıktan, sefillikten bıktık. Böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir' dedi. Tercüman komutana durumu anlattı. Komutan bir şeyler söyleyip gitti. Biz artık ölmeyi beklerken tercüman yüzbaşıya 'sizler cesur Türklersiniz. Ölümden korkmuyorsunuz. Komutanım sizi ödüllendirecek. Bundan sonra size iki avuç mısır verilecek' dedi. Orada kaldığımız müddetçe hakikaten her esire bir avuç mısır verdiler ama bize iki avuç.
Gazi amcaya teşekkür ettim. Baktım ki gözleri yaşlanmış camdan dışarısını seyrediyordu. Öğrencilerin aralarındaki mısır cipsi tartışması da son bulmuştu. Bu günkü durumumuza ne kadar şükretsek azdı...
Ramazan Günhan
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...