İki hatıra ve Doğu Anadolu gerçeği

A -
A +

1972 senesinin ilkbaharında, Diyarbakır Bölge Çalışma Müdürlüğünde, Çalışma Bakanlığı İş Müfettişi Yardımcısı olarak memuriyet hayatına başladım. Bir gün, bir teftiş için, ikinci sınıf bir otele gittim.Otel müdüriyetinde oturan kişiye selam vererek odaya girdim. Orta yaşlarda görünen şahıs, yöreye has şivesiyle selamımı aldı. Biraz hoş-beşten sonra, müfettiş kimliğimi göstererek, oteli teftiş edeceğimi söyledim. Şahıs kısa süreli bir panik yaşadı. Renkten renge girdi, telaşlandı. Sonra kendini toparlayarak, bana yardımcı olmaya çalıştı.Gereken incelemeleri yaptıktan sonra, şimdi, çayınızı içebilirim, dedim. Enfes kokulu ve demli bir çay ve arkasından yabancı marka kaliteli bir filtreli sigara uzattı. Sohbetimiz ilerleyince, adamcağız, Diyarbakırlıların çoğunda gördüğüm kibarlığına, nezaket, misafirperverlik ve efendiliğine bürünüverdi. Neden? Çünkü, İslamiyet ortak zemininde buluşmuştuk. Aynı lisanı konuşuyorduk! Bu insanları devletine düşman hale getirmek için uğraşanlar, kavmiyetçilikle bizleri birbirimize düşürmeye çalışanlar olmuştu. Nitekim, 40 yıl sonra 'Ergenekon' davalarında bunlar hep su yüzüne çıkmadı mı? Teftiş raporumu yazdım. Bir iki eksiği vardı. Bunlardan dolayı kendisine ceza gelmeyeceğini, ama, kısa zamanda bunları telafi etmesi gerektiğini anlattım.Teşekkür etti. Ayrılmak için teşebbüs ettim. Adeta bırakmak istemiyor, daha ikram peşinde, çay, kahve, yemek ne istersen... Birbirimize sarılarak, kırk yıllık iki dost gibi ve inanın göz yaşlarıyla ayrıldım oradan. HHH Bir diğer hatıram ise şöyle. Diyarbakırlı olup eski hükümlü kadrosundan işe alınmış bir müstahdem vardı. Yüzündeki bıçak yarası iziyle ve sert görünümlüydü. Kimse kolay kolay yanına yaklaşmak istemezdi. Cinayetten yıllarca hapis yatmış biriydi. Bir gün, müdürlüğün depo olarak da kullanılan ardiyesinde bir namaz tahtası gördüm. Bu olsa olsa ona ait olmalıydı. Bir müsait vakitte sordum: -Bu namaz tahtası kimin? Bana şüpheyle baktı. Çok sert bir cevap verdi: -Ne var, benim! -Bu tahtada ben de namaz kılabilir miyim? Duyduklarına inanamamıştı. Dairede dört müdür yardımcısı vardı. Biri Marksist, biri Kemalist, biri Ecevitçi Halk Partili biri ben... Samimiyetimi anlayınca bir tuhaf oldu... O sert görünümlü insanla bir süre, birbirimize sarılarak öylece kalakaldık. Neden sonra, toparlandık. Dedim ki: -Namaz kıldığımı kimse bilmiyor. Kimseye söyleme olur mu? Verdiği cevap manidardı: -Senin kılına dokunanı gebertirim! "Bu insanlar bilmiyor, bilseler böyle olmazlar" diyerek ona dilim döndüğünce güzel dinimizi anlattım. Hepsine "peki" dedi. Ondan sonra bana o kadar sevgi ve saygı dolu yaklaştı ki, anlatamam. Bir kanaatimi paylaşmak istiyorum: Bu coğrafyada hepimizin ortak paydası güzel dinimiz İslamiyet... Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Osmanlının devamıdır. Dedelerimizin kan yoğurarak bize emanet ettiği bu güzel vatanda asırlarca bu inanç ile birlik beraberlik içinde yaşamışız. Huzurumuza kasteden dış güçler ve hainler bir asırdır fitne peşinde. Bu fitne de inşallah bir gün sönecek ve sağduyu galip gelecek. Biz buna inanıyoruz. Son referandumda sandığa giden bölgedeki vatandaşlarımız % 90-95'lere varan bir şekilde "Evet" demedi mi? Bunun da manası şudur. Doğu Anadolu'da, terör belasından en çok zarar gören, şikayetçi olan ve devletimizden de bu belanın bir an önce def edilmesini en çok isteyen, bu yörelerin sağduyulu vatandaşlarıdır. Sait Yolaçan- İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.