"Birbirimizin ne şerefi kaldı ne haysiyeti, ne adamlığımız kaldı ne insanlığımız... Yazıklar olsun dedik..."
Mahalleden can dostumdu Servet... Yeğenime iş aradığımı öğrenince sağ olsun bir ahbabına benden söz etmiş, "çok iyi bir insan, yeğenine iş arıyor" demiş.
Beni aradı:
-Cemil Beye senden söz ettim. Sizden iyi olmasın Cemil Bey de çok kibar bir insandır. Beni kırmadı yarın saat 10:00 gibi bizi bekliyor, dedi.
Doğrusu çok sevindim. Görüşmeyi ayarlayan Servet'e çok teşekkür ettim. Ertesi gün verilen saatte görüşmeye gitmek üzere arabamla Kozyatağı'ndan Kadıköy'e yola çıktım. Bir trafik bir trafik ki sormayın... Dedim ki içimden: "Bu görüşme kesin yatar... Randevuya bir saate yakın zaman var ama bu trafikte yetişmemin imkânı yok..."
Derken Sahrayı Cedid'e geldiğimde kestirme bir yol buldum. Girişi ters olmasına rağmen o sokağı geçebilirsem uzunca bir yolu kestirmeden geçmiş olacaktım. Ters yola girmemle birlikte mahalle arasından karşımda bir araç belirdi. Benim geri dönüşüm de imkânsızlaşmıştı, çünkü ardımdan beni gören iki araç daha gelmişti.
O araç sokağa girdiğinde hemen gerilese bizim yolumuzu açıp sonra devam edebilirdi. Ama yapmadı. Trafiğe göre de yol onun hakkıydı. İyi de insanlık ölmüş müydü? İstanbul'un trafik sıkışıklığı belliydi.
Camı açıp seslendim: "Arkadaşım biraz yol versen de geçsek olmaz mı?"
Adam kollarını makas gibi açarak mümkün değil, yol benim hakkım işareti yapıyordu.
Öfkem kabardı. El frenini çekip indim aşağı. Ben inince o da çekti el frenini indi...
Artık gerisini söylemeye gerek var mı? İstanbul trafiğinde iki sinirli şoför birbirine nasıl davranır, ne sözler söyler tahmin edersiniz. Bildiğimiz en ağır sözlere kadar gitti konuşmalar. Birbirimizin ne şerefi kaldı ne haysiyeti, ne adamlığımız kaldı ne insanlığımız... Suratlarımıza tükürdük. Yazıklar olsun dedik...
Araya birileri girdi. Ben geri geri geldim. O haklı olmanın havasını atarak gazlayıp gitti... Saat 10.00'a kadar yol boyu hem gittim hem saydırdım arkasından. Gideceğimiz adresi Servet bildiği için önce onu aldım Ziverbey'den. Hasanpaşa'ya 15-20 dakikalık bir gecikmeyle vardık.
Cemil Bey bizi bekliyormuş. Kapıdan içeri girdik Başımdan aşağı kaynar sular döküldü...
Bir saat önce ters yol mesesiyle suratına tükürdüğüm adam oturuyordu masada!
Servet'in şaşkın bakışları altında dışarı çıktım, onlar içeride kaldı... Biraz sonra Servet geldiğinde "inanmıyorum ya, inanmıyorum" diyordu sadece...
Fatih A.-İstanbul