Kulaklarımıza inanamadık... Çünkü bu beyefendi, o doktordu... Annemin görev yaptığı koğuşun yeni sorumlu mütehassısı doktor... Ne kadar beyefendi... Ne kadar kibar biriydi... -Şerife Hemşire sizsiniz değil mi? -Evet. -Hastaneye tayin olduğumda ebe ve hemşire kadrosunun kadronun tam olduğunu söylemişlerdi. Bugün, bir hemşirenin görevinden istifa ettiğini söylediler. "Niçin?" diye sorduğumda da, enteresan bir cevap verdiler. "Yeni gelen doktorun kendinden önce gelen dedikodusundan çekindiği için istifa etmiş" dediler. Her şeyi açık ve tane tane konuşuyordu: Anneciğim de gayet sakin ama hayretler içinde dinliyordu. Doktor Bey, konuşmasını bitirdikten sonra sordu: -Sizin istifanız bu sebepten mi? -Sizin emriniz altındakilere çok bağıran, asabi biri olduğunuzu söyledikleri için hocam. -Ben, evet çok hassasım. Hiç kimsenin kalbinin kırılacağını falan düşünmem. Lafımı esirgemem... Ama bir farkla... -Nedir o? -Görevini yapmayan kimse için... Görevini yapan kimseye teşekkür etmesini de bilirim. Ardından tatlı bir gülümseme ile ilave etti: -Üstelik sizin görevinizi çok seven bir hemşire olduğunuzu söylediler... O yüzden geldim. Sizin gibi bir sağlık çalışanını sağlığın dışında tutmamak için... -Yani? -Yanisi şu... İstifanızı kabul etmiyorum. Görevinizin başına bekliyorum... Yetmez mi? Annemin ve bizim yüzümüzdeki mutluluk üzerine bir kibar kahkaha atmıştı: -Hâlâ bir kahve ikram etmeyecek misiniz? Anneciğim, kendi elleriyle mis gibi bir kahve ikram etmişti doktor beye... Tabii o günden sonra artık o doktor beyin kahvesini hep kendisinin hazırlayacağını hiç bilmeden... Niye mi? Çünkü anneciğim, ertesi gün görevinin başına dönmüştü... Hakikaten o beyefendi doktorun hekimliğine uyum içinde gayet verimli bir çalışmaya başlamıştı. Diyordu ki: -Ben hemşire olarak nasıl görevimi kutsal görüyorsam. O hekim de görevini aynı derecede kutsal biliyor... Meğer biz birbirimizi arıyormuşuz. Ne oldu biliyor musunuz? O doktor, annemin hemşireliğini o kadar beğenmiş, annem de o doktorun doktorluğunu o kadar takdir etmişti ki... Artık ikisi bir ekip olmuştu... O hekim Süreyyapaşa'dan ayrılıp kendi özel hastanesine geçtiğinde annem asıl istifasını, onunla birlikte o zaman yapmıştı hastaneye... Ardından, özel muayenehanesinde de o doktorun özel hemşiresi olmuştu... Ne yiyip ne içeceğine evde doktor beyin hanımı karar verirken, iş yerinde anneciğimin titiz ellerine teslim ederdi yiyecek ve içeceğini... Anneciğim bilirdi onun hangi saatte nasıl ne içeceğini... Kahvesini nasıl alacağını? Tabii işin ilginç yanı, neye kızıp neye kızmayacağını... Çünkü o akşamki konuşmadan sonra başlayan meslek birlikteliği dile kolay, tam otuz beş yıl sürmüştü... Tam otuz beş sene o nerede görev yaptıysa anneciğim onun hemşireliğini üstlenmişti. O annemsiz, annem onsuz sağlıkta kendini yarım hissediyordu... İkisini ancak ölüm ayırdı... Anneciğim 1997 yılında rahatsızlığı sebebiyle vefat etti... O hekim beyefendi ise seksen yaşını geçkin olmasına rağmen halen hayatta... Çok şükür sağlığı da yerinde... Her bayram arayıp halimizi hatırımızı halen sorar. Annemle o muhterem hocamızın meslek birlikteliğindeki bu güzelliği anlatmakla bitiremem... İnsanların birbiriyle iş ahlakı ve titizliğiyle tanışıp birbirine bu sebeple değer vermelerine ve sahip çıkmalarına en iyi örneklerden biri gözüyle bakıyorum. Ve diyorum ki, herkes işini severek ve dürüstçe yapsa herkes birbirine bu kadar dost olmaz mı? Rumuz: "Selvi"-Kadıköy/İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00