İşin sırrı ‘L'nin kulağındaymış!..

A -
A +

Arkadaşımın arkadaşıydı. Ortak arkadaşın vesilesiyle eski günlerimizi anmıştık... Bir zamanlar yüzüme gülmüş imiş talih... O öyle diyordu. Ama o da biliyordu ki, şimdi biz ona imreniyorduk. Daracık resmî makamında gelen giden, izin isteyen, bilgi danışanın haddi hesabı yoktu. Sekreter ve susmak bilmeyen cep ve masa telefonundan konuşmaya vakit bulamıyordu. İmza yetkisi vardı... Sabah öğle ve akşam klasör klasör dosyalar geliyor ve nice kimselerin, nice kurumların yapacağı icraatlarla, alacağı veya vereceği milyonlara, kimilerinin sevinmesine kimilerinin üzülmesine sebep olacak kararlara imza atıyordu. Siyaset böyle bir şey olmalıydı... Herkese hoş ve şirin gözükmek... Hoş, biz de onun makamına bir çözüm için gelmiştik. Acaba bizim işimizi de bir çözüme kavuşturabilir miydi? -Aşk olsun diyordu... Elbette bir oluruna bakarız... Yetkili olduğuna göre etkili de biriydi... Nitekim koskoca kurumda herkes onun peşinden koştuğuna, herkes cümlelerini onun ismiyle tamamladığına göre... Görüşmemiz çok sıcak ve samimi bir havada geçti. Ama sonuç umduğumuz gibi sevindirici çıkmamıştı. Ha bugün ha yarın, ha öteki ay derken iş sonuçsuz kalmıştı. Bir ara yine denk getirip görüştük. Nasıl üzgündü... Çok mahcup olduğunu ifade ederken o kadar samimiydi ki, biz bile mahcup olmuştuk. Dedik "ne yapalım" Hayat unutmuştu işi başından aşmış siyasetçimiz mi unutmayacak. Ertesi yıl yine gündeme getirdik bu konuyu... Ama bizim arzumuzla değil araya giren başka bir dostun hatırlatmasıyla... Dedi ki beyefendi: -Kırıldınız mı yoksa, bir daha aramadınız. -Estağfirullah Beyefendi, sadece size sıkıntı olmasın diye bir daha mevzu etmedik "Aman efendim," dedi yine aynı kibarlıkla: -Siz benimle görüşmek için kapıdan kovulsa bacadan girenleri bir görseniz şaşarsınız. Ne yüzsüzler var bilseniz. Anlatamam. Nasıl yoğun olduğumu görüyorsunuz. Lütfen sık sık hatırlatın. Ama mutlaka hatırlatın olur mu? Bir de görüşme takvimi belirledi üç ay sonraya... Bu ne kibarlıktı... Eh bu sefer olacaktı galiba... Beklenen gün gelmişti... Kendisiyle çok şükür bir vesileyle yine görüşebilmiştik. Çünkü kurum içinde dahi onu bulabilene aşk olsundu? O gün ayaküstü ve çok telaşlı bir halde dedi ki: -Ne olur, çok yoğunum. Haftaya genişçe görüşelim, olur mu? Olmaz deme şansımız mı vardı sanki. Elbette "peki" dedik. Ama o hafta geldiğinde yine görüşemedik. Ertesi hafta yine... Telefonla zaten bulamazsınız, randevusuz zaten gidemezsiniz... Ya bizim işimiz bu kadar zor muydu? Galiba biz iş istemeyi bilmiyorduk. Ya da siyasetçimiz gerçekten çok meşguldü... Bir gün enteresan bir konuşmaya şahit oldum... Hiç alakasız, bir başka yerde... Tanımadığım birisi, birisine anlatıyordu: Eski siyasi liderlerden biri ne yapıyormuş biliyor musun? -Ne yapıyormuş? Kendisine her geleni dinliyor hiç kimseye hayır demiyor, herkesin isteğini antetli kağıdına not edip altını imzalıyor ve emri yerine getirmesi için özel kalemine gönderiyormuş. Hatta bazen bizzat telefon açıp ayrıca tembihte bile bulunuyormuş. Huzuruna gelenler nasıl memnun... "Bize gerçekten çok değer verdi" diyerek ayrılıyorlarmış huzurdan... Ama buna rağmen kiminin işi gerçekten anında çözülürken çoğunun işi bir türlü olmuyormuş. Meğer işin sırrı imzadaki "L" harfinin kulağındaymış. Özel kalem biliyormuş ki imzanın sonundaki L'nin ucu yukarı kalkık ise "salla gitsin" demek, düz ve uzun ise "işini görün" demektir. Kenan Taşçı-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.