Yıl 1958... İstihkâm inşaat taburu, İstanbul'un değişik yıkım alanlarında yıkıma başlamak üzereydi... İş makineleri Sarayburnu'na taşınmıştı... O zamanın teknolojisine göre greyder vardı, kompresör vardı. Buldozer vardı, ekskavatör ve vinç vardı... O dönemde GMC dediğimiz, sonradan adı "GMC Truck" olarak değiştirilen, ABD'li General Motors'un ürettiği kamyonetler vardı. Daha sonra bu araçlara Cemse dediler... Yine ayrıca Kreynler vardı. Bu araçlar da yükü düşey ve yatay olarak taşınmayı sağlardı. Değişik türde bir iş makinesiydi. O zamanki İstanbul halkı bizim oluşturduğumuz bu yıkım ekibine "Menderes Taburu" ismini vermişti. Kemeraltı Caddesi'nde 74 apartman, Karaköy Altgeçit, Necati Bey Caddesi boyunca gece gündüz vardiya usulü yıkımlar başlamış, aralıksız devam ediyordu... O günlerde öyle habercilik nerede? Nerede çekim yapacak kameramanlar nerede haber olsa da yayınlasak diyen televizyonlar... Kimsenin ruhu duymuyor. Tarih 30 Ağustosu gösteriyordu. Başvekil (Başbakan) Adnan Menderes gece vakti bulunduğumuz yıkım alanına gelmişti. Tabur komutanımız yarbaydı. Manisalıydı. Menderes de Aydınlı olduğu için Başbakan bir jest ile bu 30 Ağustosta terfi eden komutanımızı tebrik etmiş ardından da kibar bir dille arzusunu da iletmişti: -Bu caddeyi en geç yarın açık görmek istiyorum. Bir başbakanın bizzat nezaret edeceği bir yıkımda durmak mümkün müydü? Biz o gece, caddeyi iş makinelerimizle canla başla yıkıyoruz. Cadde ortası bir sıra dükkânla döşeli... Arkalı önlü... Arabacılarla kıran kırana kavgaların yapıldığı dar bir cadde... Bu caddenin orta yerinde hiçbir ayırım yapmadan sıradan yıkım sahasına giren binaları deliyor, delinen yerlerden kolonlara zincir bağlıyor, dozerlerle çekip çekip yıkıyoruz. Ertesi gün öğle saatleriydi. Cadde üzerinde dozerle hafriyat yapıyordum. Yağmur aniden bastırmıştı. Ama yağmur da olsa işe devam etmek durumundaydık. O sırada dozerin biraz yan tarafına 0073 plakalı siyah bir Packart marka otomobil yanaştı. (Packart da bir Amerikan otomobil markasıdır) Hafriyata devam ediyorum ama bir yandan da anlamaya çalışıyorum. O yıllarda, herkeste olmayan bu otomobildeki kim olabilir ki? Bu otomobil niçin yanımdan geçip gitmiyor? Eğer benim çalışmamı takip ediyorsa kim ne için takip ediyor? Hem iş makinesinin yanında böyle durması oldukça tehlikeli. Dayanamıyorum. Eğilip arabanın içine doğru bakıyorum. Aaa bir de ne göreyim? Arabanın içinde Başbakan Adnan Menderes durmuyor mu? Yanında da yalnızca şoförü var. Meğer biz işimize önem veriyoruz ama Başbakan verdiği işi bizden daha sıkı takip ve kontrol ediyormuş. Göz göze geldiğimde tuhaf bir duygu yaşadım... O esnada Başbakan Menderes de, beni alkışlayarak "bravo" demiş, moral vermişti. Bu nazik insana edebimden ben de ancak tebessüm ederek karşılık verdim. Ama bu ilgi ve iltifat şahsımı gerçekten çok ama çok mutlu etmişti. Şimdiki zamanla durumu değerlendirdiğimde o yıllarda halk mı daha güvenilirdi, art niyetli insanlar mı yoktu bilemiyorum ama Başbakan Adnan Menderes korumasız dahi dolaşabiliyordu. Düşünüyorum da o yıllarda insanlar devlet büyüklerine daha mı bir saygılıydı? Daha mı bir kanaatkârdı? Terör veya terörist denilen illet bu coğrafyalarda pek bilinmiyordu... Ne oldu bize, ne oldu bu cemiyete, ne oldu insanımıza anlayamıyorum. İnsanlar daha modern olacağız derken insanlıktan mı uzaklaştı anlamış değilim!.. > Mehmet Salih Karslıoğlu-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00