"Kadın özgür olmalıdır. Ülkemizde kadınlar istediği gibi özgürce yaşayamıyor" diyordu. "Bizde kadınlar evde hep erkeğe muhtaç olarak yaşamak zorunda bırakılıyor. Oysa kadın da kendi ayakları üzerinde durabilmelidir değil mi?" Gerçekten düşüncelerinde samimiydi. Onunla bir akupunktur tedavi merkezinde karşılaşmıştım. Ben Romatizmal ağrılarıma çok iyi geldiği için, o ise geçmek bilmeyen migren tedavisi için geliyordu. Bir odada bölmelerle ayrılmış iki kişilik tedavi seansındaydık. Birbirimizi bölmeden dolayı görmüyor ama aynı odada olduğumuz için 25 dakikalık seans istirahatını sohbetle geçiriyorduk. "Evet, ailede en çok sıkıntı çeken kadındır" dedim. "Bir asırdan beridir kadın, sinsi ve planlı bir şekilde istismar edilmektedir. -Evet aynen katılıyorum. Ben devam ettim: -Ama bu istismarcılar "kadın haklarını korumak", "kadına özgürlük vermek" gibi dışı yaldızlı ama içi boş kampanyaların ardına sığınıyorlar. Buna dikkat edilmeli, dedim. -Bu kısmı anlayamadım dedi. -Özgür kadın illa ki evinden çıkartılan kadın değildir. Ben mesela özgür değil miyim? Ev hanımıyım. İki çocuk annesiyim. Çocuklarımı topluma hazırlamak üzere "annelik" görevimi yapıyorum. -Siz ev hanımı mısınız? Ben sizi öğretmen falan sanmıştım. Çok bilgili ve düzgün konuşuyorsunuz da... Onun o şaşırmasına da ben şaşırmıştım. Bizler nasıl da birbirimizden habersiz yaşıyorduk böyle... Gerçekten çok şaşırmıştım. Ev hanımı olmak bir şey bilmemek gibi mi algılanıyordu? Dedim ki biraz da şakaya getirerek: -Siz galiba bizim mesleği meslekten saymıyorsunuz? Sizin mesleğiniz nedir? -Ben bankacıyım. -Ben de ev hanımıyım, dedim tekrar gülerek. Ardından ev hanımlığının kadın için en ideal mesleklerden biri, belki de en önemlisi olduğunu anlattım. En çok önem verdiğim konu şuydu. Çocukların anne şefkatiyle yetişmesinde annenin ev hanımı olmasının önemi. Eğer para kazanmaya ihtiyacı yoksa bütün annelere ev hanımlığı ve annelik yapmasını önerdiğimi anlattım. Çünkü hiçbir çocuk yetişme döneminde annesinden başka hiçbir kimseden "anne şefkatini" göremez. Anne şefkatinden mahrum büyüyen bir çocuk, ne olursa olsun, içerisinde ömür boyu bu şefkati arayacaktır. Bu şefkatten mahrum büyümüş olmak içinde bir hasret olarak kalacaktır. Kadıncağız bu ve benzeri konuşmalarıma hayran kalmıştı. İtiraf eder gibi konuşuyordu: -Bizim çevremizde sadece çalışan ve toplumun içinde olan kadınların bilgili kültürlü, dünya görüşü olabilen, özgür kadınlar olduğunu zannediyorduk. Diğerlerini eve hapis olmuş zannediyorduk. Siz bendeki bu duyguyu altüst ettiniz. Sizinle yine görüşmek isterim, iyi ki burada tanıştık, dedi. Ben de "Her zaman görüşebiliriz" diye memnun olduğumu bildirir şekilde karşılık verdim. Benim seansım biraz önce bitmişti. Salona çıktım. Üzerime mantomu, eşarbımı vb. giyindim. Merkezden ayrılacakken bu hanımefendi çıktı odadan. Salonda birini arıyor gibiydi. Hemşireye sordu: -Benimle az önce seansta olan bayanı arıyorum ama. -Buradayım, dedim. Sesimden tanımıştı. Kıyafetimi görünce elini ağzına götürdü. Sonra bir tuhaflaştı. Böyle kültürlü birinin böyle bir kıyafet içinde olmasına anlam verememişti. Tam 13 yıl geçti bu ilginç tanışmanın ardından... Şimdi her ikimiz de mesleğimizde hiç değişiklik yapmadan ama birbiriyle ailecek görüşecek kadar samimi olan iki dostuz Serpil Hanım ile. Tek fark var... Artık ev hanımı olmanın kadınlar için en ideal meslek olduğunu o da biliyor... Tuğba Özakış-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00