İstanbul'un Anadolu yakası Gümüşsuyu'nda oturuyorduk. Eşim psikiyatri tedavisi gören biriydi. Evlendiğimizde, yakışıklı boylu poslu biriydi. Birbirimizi severek evlenmiştik. Ama onun böyle psikiyatri hastası olduğunu bilmiyordum. Ailesi de bize söylememişti. Bir insanın hayatına kıymak işte bu kadar kolaydı. Yazık değil miydi bana? Meğer ilaçlarla kendini frenliyormuş. Bu durumu evlendiğimizin üçüncü senesinde ancak fark ettim. Doğrusu pek de dert etmedim. Çünkü ilaçlarını kullanıyordu ve dünya tatlısı bir insandı. İlaçlarını da kullandığına göre herhangi bir aksilik yoktu. Kadınlara şiddetten söz ediliyor son günlerde. Koca dayağından söz ediliyor. Allah var, bir fiske olsun vurmadı eşim bana... İki kızımız var, Allah cümleninkini bağışlasın. Elimizden geldiğince büyütmeye çalışıyoruz. Üç sene öncesiydi... Yine böyle bir temmuzdu. Bir hafta öncesinden eşim demişti ki artık ilaçlarımı almak istemiyorum. -Niye? -Çok bunaldım. Bu ilaçlar beni sersem gezdiriyor. Şöyle biraz rahatlamak istiyorum. -Ama ilacını bırakınca kötü oluyorsun. Sakın bırakma! Ben ne kadar tembih edersem edeyim onun ilaçlarını içmekten vazgeçeceğini düşünmemiştim. O gün öğle civarıydı. Semt pazarımız vardı. İşte, Allah ne verdiyse, birkaç kilo domates, fasulye, patlıcan alıp eve gelecektim. Çocukların biri henüz küçük, diğeri de öğleden sonra okula gidecekti. Evin önüne geldim ki mahalleli bizim evin önüne toplanmış. "Ne oluyor, Allah'ım?" dedim. "Bir yangın falan mı çıktı? Birine bir şey mi oldu?" Hiç kendi evimde bir şey olacağı aklıma gelmiyor. Bir de baktım ki bizim balkon... Aman Allah'ım eşim iki çocuğu da balkona çıkartmış. Elinde de bir bıçak... Öfkeden deliye dönmüş, bir sağa bir sola haykırıyor: -Bu çocukların anası gelsin! Nerde bu kadın!.. Çocuklarım babasının pençesinde kuş gibi çırpınıyor: -Babaaa!.. Babaa! Amanın büyük kızım Sevda'mın gözleri yuvalarından çıkmış. Küçük kızım Senem'in hıçkırıkları boğazına düğümlenmiş... O an düşüp bayılacak gibi oldum. Sonra bana bir can geldi. Annelik duygusu galiba. Elimdekileri sokağa fırlattığım gibi feryat ederek içeri koştum. Arkamdan bağırıyorlardı: -Dur bacım, polis çağırdık. Canını tehlikeye atma dur!.." Canını düşünen mi vardı? Onlar nerden bilecekti anneliğin ne olduğunu? Ben iki yavrumu o halde nasıl bırakırdım. Merdivenleri nasıl çıktığımı, kapıdan içeri nasıl girdiğimi hatırlamıyorum. Balkon'da çocuklar feryat içindeydi. Eli bıçaklı bu adama ne yapabilirdim?.. (Devamı yarın) Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00