Bunalımdayım. Boğuluyorum. Duygularım bir volkan. İçim içime sığmıyor. Beni dinleyecek insan bulamıyorum. Annem babam bile bana birkaç dakika ayırmıyor. Sıkılıyorlar. Oysa onlara anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki. İstiyorlar ki her şey iki kelimede bitsin. Bir şey istediğimde onu hemen alıyorlar. Ve annelik babalık tamam oluyor. -E peki birazcık oturup konuşma. Ona vakit yok işte... Ama ben kendimi anlatmak istiyorum. Duygularımı paylaşmak istiyorum. Özel zevklerimi paylaşsınlar istiyorum. Hoşlandığım gökyüzünü, denizin rengini, güneşin hangi vaktini sevdiğimi paylaşmak istiyorum. Annem kendisiyle birlikte bulaşık yıkamamı istiyor ama ben onunla bir televizyon programını bile birlikte izleyemiyorum. -Ne anlıyormuşum o programlardan. Babamla arkadaş olmak istiyorum. Akşam olsa da gelse diyorum. Ama o eve geldiğinde geçiyor kendi dünyasına. Ya politika, ya maç, ya uyku... Sabah kalktığında "akşama konuşuruz" diyor. Bir arkadaşım olsun istiyorum. O zaman ikisi birden başıma inzibat kesiliyor. En korkunç senaryoları çiziyorlar. İşte seni şöyle kandırırlar, böyle kandırırlar. Falancanın kızına böyle olmuş, filancanın kızına şöyle olmuş. Öyle bir ağızları açılıyor ki insanlardan ve hayattan nefret ediyorum. Onlar çocuklukta köyde kasabada, küçük şehirlerde büyümüşler. Herkesin birbirini tanıdığı mahallelerde büyümüşler. Arkadaşlığı en güzel şekliyle tatmışlar. Komşuluklar güven verirmiş. Herkes birbirine pişirdiğinen ikram edermiş. Misafirlikler olurmuş gün aşırı... Şimdi ben insan deposu apartman dairelerine hapsolmuş modern mahkum gibi hissediyorum kendimi. Sokak birbirini tanımayan insanla dolu. Komşuluk sözlükte yazıyor. Alt kattaki ile üst kattaki iki farklı şehirde gibi. Birbirini tanımıyor. Akrabanız da olsa kimse kimseye gitmiyor. Misafirlerimiz evlerimizin baş köşesinde her akşam misafirimiz olan televizyon gülleri. Ninemden kalma bayat espriler, iğrenç çehreler, yapmacık kahkahalarla her evde herkesi susturuyorlar. Bir de biz gençlerin varlığından bile haberleri olmayan vatan kurtarıcılar yok mu illet oluyorum. Bıtkım artık bana tat vermeyen bu hayattan. Milyonların yaşadığı ama hiç kimsenin kimseyle alakası olmayan insan çöplüğünden. Altı ay önce ilaç içerek hayatıma son vermek istedim. Beni çok sevdiğini, gözünü üzerimden ayırmadığını söyleyen anneciğimin haberi bile yoktu. Ölseydim ölümü bulacaklardı. Ama içtiğim haplara rağmen sabaha kadar ölmemiştim. Şimdi bu kadar saçma bir karar aldığım için de üzülüyorum. Şimdi kendime gerçekten çok kızıyorum. O gün dinlediğim şarkılardan bile nefret ediyorum. Çok şükür hayattayım. Hep kendi kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Ama kimse hâlimi bilmiyor. Ben diyorum ki... Olduğum yaşa göre yaşayacağım, duygularımı, sevgilerimi, beğenilerimi paylaşacağım bir arkadaşsızlık bunalımı yaşıyorum. Hemen âşık mı olacaksın diyorlar. Âşık olmadan arkadaşlık olamaz mı? Örneğin, annem çok iyi bir anne... Ama sıfır arkadaş. Babam çok iyi bir baba, ama sıfır arkadaş. Ben onların çok iyi bir çocuğuyum ama patlıyorum yalnızlıktan haberleri yok. Ben aşk falan aramıyorum. Ailemin bana biraz da arkadaş olmasını istiyorum. Çok şey mi istiyorum? Yiyecek giyecek, kılık kıyafetimi ihtiyaç görüyorlar da bu istediğimin bir ihtiyaç olduğunu niçin düşünmüyorlar. Ah hiçbir şeyim olmasaydı. Arkadaşım olabilen bir annem babam olsaydı... > Büşra D.-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00