Oto elektrikçide sıra bekleyen müşterilerden biriydi. Esnaf muhabbeti tadında konuşulurken Karadenizliliğini yeriyormuşçasına ama aslında överek şunları söylüyordu: - Bizim memleketin insanı kadar enteresan olanı yoktur diyordu. İnat mı dersiniz, anlık öfkelenmek mi? Adına ne derseniz deyin öfke ve inat konusunda bizim oranın insanının eline kimse su dökemez... Ardından bir örnek verdi: -Bizde babaya saygı ataya saygı başta gelir. Evlat babasının yanında değil sigara içmek bacak bacak üstüne dahi atamaz. Ardından bizi hayrete düşürecek bir olay anlattı: -Daha keçen hafta oldi. Ha bizim köyün uşaklarından biri... Geçen hafta bir kumanda yüzünden çekip vurdu babasını... Şaşırmamak mümkün müydü? Kumanda yüzünden kavga olurdu ama adam vurmak, hele hele babasını vurmak ne dehşet verici bir şeydi... Orada bulunan diğer müşteriler gözleri fal taşı gibi açılmış, hayretler içinde onu dinliyorduk. Şaka söylüyor olmalıydı. Ama o hiç de şaka anlatmıyordu, bu fıkra gibi olayı: "Oğlu televizyon izlerken babanın da bir programa bakacağı tutuyor. Diyor ki oğluna: -Ha bu kumandayı ver bakayım bağa... Oğlu da o an için kendi kanalına kilitlenmiş. Kanal değiştirmeyi değil babası kim isterse istesin reddedecek: -Bana lazimdur. -Uşağum ben ne diyurum. Verecesin kumandayı! -De git işine. Şu an canim sıkkundur. -Ver diyurum. -Vermeyirum. -Verecesun! -Vermeycem... Derken babası, o öfke ile şak diye indiriyor tokadı oğlunun suratına... Alıyor elinden kumandayı... Geçiyor televizyonun karşısına, açıyor istediği programı... Peki, oğlan ne yapıyor... Çıkıyor odadan, gidiyor öteki odaya. Duvarda asılı duran pompalıyı alıyor. İçinde ne vardır, sonucu ne olur diye düşünmeden o öfke ile gelip dikiliyor babasının karşısına: -Sen misun benden onu alan. Al sana kumanda... Çekiyor tetiği... Koca adam kaş ilen göz arasında iniyor aşağı. -Ölüyor mu? -Ağır yaralı kaldırıyorlar hastaneye. Böbrek midür ciğer mi mahvolmuş. Paramparça olmuş. Adam ecelle pençeleşiyor. -Oğlu? -Ne olacak... Şimdi bin pişman... "Ama o an aklım başımda değildi" diyor. "Öfkeden ne yaptığımı bilmiyordum" diyor. Sonra da memleketi adına, aslında sadece kendisinin olan düşüncesini söylüyor: -Bizim oranın insanının kalbinde zerre kin olmaz. Yürekleri kâğıt gibi yufkadur. Ama çok çabuk öfkelenir. Öfkelendiğinde de gözü hiçbir şeyi görmez. O bunu anlatırken, oto elektrikçi usta araya girdi. Dedi ki ona: -Sen şu kol bacak meselesini anlat asıl. Esas o enteresan. "Bizim memlekette emice oğlu yıllar öncesinde bir iş arıyor. İşte bir vekil koyuyorlar araya torpil ile oğa iş bulacaklar. O vakit her kurumda böyle torpil çok olurdu. Şimdi her şey bilgisayarlı çok şükür... Neyse bizimki için bula bula bir kurumda boş bir sıhhiye kadrosu buluyorlar. Ne olacak işte... Zamanla o da işin kolayını öğrenir. Yapıyorlar atama işini, bizimki oluyor sıhhiye... Derken aradan birkaç gün geçiyor. Olacak ya, bir çalışanın parmağı kesilmiş. Kanamakta. İlk akla gelen şey tabii ki revir. Nasıl olsa yeni sıhhiye de atanmış durumda. Varıyorlar bizimkinin huzuruna. Adam uzatıyor elini. Kesiği gösteriyor. Abooo... O da ne öyle? Bizim emice oğlu kan görünce dayanamaz, bayılur. Hemen elinin tersiyle gözlerini kapatıp başını öte yana çeviriyor. Diyorlar oğa: -Ne oldu? Bizimki kan görünce bayıldığını saklıyor elbet. İşte o vakit diyor ki: -Ula hemşerim, siz böyle ufak tefek kesiklerde çiziklerde bağa gelmeyin. Kol bacak kopti... O vakit gelin da... Celal Nizam-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00