Kara trenli yıllarımız...

A -
A +

"Akseki'ye ancak her sabah dokuzda kalkardı otobüs. Dolayısıyla, her geliş gidişimde, bir gece yatmam gerekirdi Konya'da..."

Yıl 1962... Diyarbakır-Dicle Öğretmen Okulu'nda Türkçe-Edebiyat öğretmeniyim. Haziranda son sınıfların bitirme sınavını da yaptıktan sonra okul tatile girdi; dolayısıyla biz öğretmenler de... Bütünleme sınavlarının başlayacağı 20 Ağustos'a kadar izinliyim. Nereye mi gideceğim? Deniz ve göl kıyısına gidecek imkân nerde!.. Elbette bir yıldır hasret kaldığım köyüme gideceğim: Anneme, babama, kardeşlerime... Biniyorum; Ergani'den kara trene. Niçin mi? O yıllarda Diyarbakır'dan Antalya'ya, Ergani'den Akseki'ye gitmek için en kısa, en ekonomik, en güvenilir taşıt trendi...

Elazığ'a bağlı Maden ilçesinden geçip Hazar Gölü kıyısını izleyen tren, o yörenin en büyük istasyonu olan Malatya'ya gelirdi önce. Bir iki saat dururdu orda. "Neden?" diye sorarsanız, ben merak edip kimseye sormamıştım ama yakıt için, kömür alması gerekir elbet. Lavabo ve tuvaletler için su... Lokanta için ekmek, sebze, meyve, et...  O bekleme süresinde, şöyle bir dolaşıverirdim; bu şirin kenti. Sözün gelişi, rastgele kullanmış değilim "şirin" sözcüğünü. Gerçekten şirin bir şehirdi; o yıllarda Malatya. Yeşil mi yeşil...

Sonra... Uzun uzun düdük çalarak hareket eden trenimiz, çok geçmeden, Dicle gibi, Aksu, Kepirtepe, Akçadağ Öğretmen Okulu'nun karşısından Adıyaman ve Maraş (o zamanlar "Kahraman" olmamıştı henüz, bu ilimiz!) vilâyetlerindeki Doğu Toros dağlarından oflaya puflaya geçip Çukurova'ya inerek ulaşırdı Adana'ya...

Diyarbakır da kaynar temmuz ayında, Adana da... Yoktu, birbirinden farkı... "Klima" diye bir şey bilinmezdi o zamanlar. İyi ki açılıyordu trenin, pencere camları da sıcaktan boğulmuyorduk içeride. "Dağdan indik ovaya" diye sevinemezdiniz. "Neden?" mi? Çünkü biraz sonra, tekrar çıkacaksınız dağlara da onun için...

Gerçekten de yanıp kavrulan Adana'da bir süre bekledikten sonra, ver elini Ulukışla deyip tekrar tırmanmaya başlıyoruz dağlara.

Ve Ereğli, ve Karaman, ve Çumra... Derken varıyoruz Konya'ya, iki gün-bir geceden sonra.
Akseki'ye ancak her sabah dokuzda kalkardı otobüs. Dolayısıyla, her geliş gidişimde, bir gece yatmam gerekirdi Konya'da.

Ama önce bilet almalıyım ki, bir yerim olsun numaralı, kalmayayım ayakta. Sonra otel, sonra alışveriş...

İki gün içinde, trenle iki kez inip çıktığım Toroslar'dan, bu kez otobüsle "öğle"ye Beyşehir, "ikindi"ye Akseki... Devamı yarın

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.