Kardeşine o kadar benziyorsun ki...

A -
A +

Üç öksüz ile dul kalan babamın bağlı olduğu vilayette yaşadığından haberdar olduğu ve dünür gitmek istediği dul kadın kim miymiş? Kim olacak o da garibin biri... O da çok genç yaşta evlendirilmiş. Daha iki aylık evli iken de kocası askere gitmiş. Genç yaşta asker yolu beklerken kocasının askerde iken denizde boğulduğu haberi gelmiş. Kader işte... Meğer askere giden kocasının görev sırasında yolları denize düşmüş. Zavallı asker, yüzmek için girdiği denizde boğulmuş. Kocasının ölümüyle yıkılan kadıncağız, genç yaşta kendini ibadete vererek ayakta kalmayı başarmış. Muhtaç olanların yardımına koşmuş. O derece ki onu tanıyanlar "evliya gibi hatun" diye söz eder olmuşlar. Bu asil kadın, köyden kendilerine dünür gelen babamın yaşadıklarını dinleyince çok üzülmüş. -Üç öksüze bakmak söz konusuysa bu evliliğe de "peki" derim, diye babamla evlenmeyi kabul etmiş. Hemen evlenmişler. Gerçekten de bu asil kadın kocasının üç çocuğunu kendi öz evladı gibi bağrına basmış. Hele de dünya güzeli altı aylıkken anneden öksüz kalan minik kızı canı kadar sevip üstüne titriyormuş. Ne yazık ki o kızcağız da ikinci yaşına geldiğinde yakalandığı hastalıktan kurtulamamış. Sabi yavru, bu dünyanın kötülüklerine bulaşmadan kendisini çok seven anacığına kavuşmuş. O anasına kavuşurken onlara bakmak için bu evliliği kabul eden ve öz anneden zerre farkı olmayan üvey annesini hıçkırıklara boğmuş. Ardından nasıl üzülmüş, nasıl ağlamış... "Benim öksüz kalan yavrumdun sen" diye günlerce ardından âdeta melemiş... Yüce Allah, bu merhamet timsali kadıncağızın üzüntüsüne merhamet buyurmuş olmalı ki bir yıl sonra Rabbim ona bir kız evlat bağışlamış. Evet, bir sene sonra aynı sevgiyle kendi kızını bağrına basmış... Peki o kız kim mi? Benmişim... Evet, beni bağrına basmış annem... "Canım, bir tanem... Sen de onun kadar güzel, onun kadar sevimlisin. Yüce Rabbim bana seni vererek onu geri verdi sanki... O kardeşine o kadar çok benziyorsun ki..." diyordu. Tabii onun adını bana vermişler. Ve ben, babamın diğer eşinden olan ablamın ismiyle yaşamaya başlamışım... Diyeceğim o ki... Babaannemin o gün bir öfke anına gelip de, gaflete kapılıp sarf ettiği o söz, sanki gayretullaha dokunmuştu... Varlıklı bir dönemde, köydeki diğer çocukları küçümsercesine "çarıklılarla oynamaya doymadın mı?" sözü, öyle bir âna denk gelmiş ki bedelini ailecek çok ağır ödemişler... Aradan geçen bir iki sene içinde her şeylerini kaybedip, kendileri çarıklı durumuna düşmüşler... Babam, acı hatıralarla dolun olan köyümüzde daha fazla kalamamış. İlk hanımından olan oğulları, yani ağabeylerim de Ankara'ya çalışmaya gidince o da yükünü sırtına vurup o cennet misali köyden ayrılmak zorunda kalmış. Benim annemden de dört kardeş olduk. Çok şükür babam ve annem sevgi dolu, kanaatkâr insan oldukları için bizi de mutlu bir şekilde büyüttüler. Kimseye muhtaç etmediler. Sevgi saygı içerisinde doğruyu yanlışı, güzeli çirkini öğreterek bizleri hayata hazırladılar. Bu ibretlik hayat hikâyemizi burada noktalarken, geçmişlerimi ve vefat eden bu yakınlarımı ve adını aldığım ablamı rahmetle anıyor, sizlerden de onların ruhuna fatiha bekliyorum. Allah kimseye onulmaz dert ve bela vermesin. Satırlarıma son verirken o atasözümüzü bir kere daha tekrarlıyorum: "Siz siz olun, büyük lokma yiyin ama büyük laf söylemeyin..." Rumuz: "Büyük sözün bedeli" Sincan-Ankara >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.