Bir evde çay sohbetindeydik... Arkadaşlar laf olsun diye konuşuyordu: "Önceden hanımlar bir araya geldiğinde kahve içer sonra da bazıları fal baktırırlarmış birbirine." Öteki diyordu ki: "Bizim bir arkadaşımız ruh çağırma seanslarına katılıyormuş." Diğer bir ikisi merak kesilmişti... Birisi: "Sahiden böyle şeyler oluyor mu?" diye sordu. Öteki cevap verdi: "Bilemem. Ben de anlatanların yalancısıyım." Bunun üzerine başımdan geçen enteresan bir hatıramı anlattım onlara: "Bakın dostlar... Size sekiz on sene önce başımdan geçen, bizzat yaşadığım bir hatıramı anlatayım... Benim bir radyom vardı. Ufacık ama sevimli bir radyo... Nereye koyduğumu, nerede kaybettiğimi bir türlü bilemiyordum. -Eee? -Yolda mı düşürdüm, bayırda mı? Bilmiyordum... Epey bir zaman aradım radyoyu... Ümidimi kesince de aramaktan vazgeçtim... Derken aradan bir ay mı üç ay mı ne geçmişti... Bir arkadaşım ziyaretime gelmişti... Laf lafı açınca radyomun kaybolduğundan söz etmiştim. Dedi ki birden: -Haydi kalk gidiyoruz. -Nereye? -Sen gel benimle... Senin radyoyu bulacağız? -Nasıl bulacağız ya? -Ya benim bir akrabam var. Kim neyini kaybederse ona gidiyor... -E ne oluyor gidince? Buluyor mu kayıpları... -Elbette buluyor... Yoksa insanlar ona gider mi? Benim itikadıma göre gaibi (kaybı) Allahtan başka kimse bilmez. Ama bu adam akrabasının bu işi bildiğini söylüyor... Doğrusu, ne söyleyecek merak ettiğim için "hadi bakalım" dedim. Kalktık gittik. Anadolu yakasında bir semt... Şimdi isim vermeyeyim... Vardık adamın hanesine. Evin önü ana baba günü... En az yirmi otuz kişi kuyruk... Herkes sıra bekliyor... Bu devirde böylesi bir ilgi hayret... Tabii biz akrabasının arkadaşı olarak gittiğimizden bizi sıra beklemeden içeri aldılar. Misafiriydik ne de olsa... Beyefendinin yanına gittik. Akrabası durumu anlattı... Ben de radyomu kaybettiğimi anlattım... Adam yüzümüze baktı birkaç dakika... Sonra dedi ki: -A benim sevgili dostum... Sen şimdi benim misafirimsin... Şimdi ben sana ne diyeyim? Sustu birkaç dakika... Sonra söyledi: "Arkadaş ben neyin nerede olduğunu nereden bileyim... Bizde böyle bir maharet olsa devlet bizi buralarda bırakır mı? Alır götürür, kendi resmî kayıplarını buldurtur... Kaybı Allahtan başkası bilmez..." -E peki bu sırada bekleyen bunca insan? Bunlar niye geliyor size? -Ne bileyim ben, onlara sorun... Eh madem geliyorlar ben de paralarını alıp söylüyorum bir şeyler... Yani? -Şimdi siz için kahvelerinizi de işinize bakın... Kayıp bulma falan diye bir şey yok. Hepsi hikâye. Kaybı Allahtan başkası bilmez..." Fahri D.-Ordu > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00