“Bizim Gebedere denilen köyden çok uzak olan yerdeki arazilerimizi nadir ekiyorduk...”
Hatırama devam ediyorum...
Arazimiz çoktu fakat dağınıktı. Temmuz ayı başında nohut, arpa, burçak, mercimek gibi bitkilerin harman işleri başlar, bunları buğday saplarının harmanda dövülmesi izlerdi. Ağustos, eylül ayları harman işinin en yoğun olduğu aylardı.
Ekim ayında da "akdarı" dediğimiz bir bitkinin harman işine sıra gelirdi. Artan zamanda köyden uzakta sürdüğümüz harmanların samanını hararlarla köye taşırdık. Bazen saman taşıma işi bitmeden yağmur yağar, bu sefer de üç ay kadar sürecek olan buğday ekme işi başlardı.
Haziran ve temmuz ayları buğday, arpa, nohut, burçak, akdarı, mercimek gibi tahılları biçmek ve yolmakla geçiyordu. Bu ürünlerin olgunlaşması aynı günlere ve haftalara dek gelmiyordu. Çünkü arazilerimizin beş yüz metre ile bin beş metre rakımda olması tahılların olgunlaşama sürelerinin farklı olmasını sağlıyordu. Ayrıca ekerken aynı zamanda olgunlaşmamasına özen gösteriyorduk.
Bizim Gebedere denilen köyden çok uzak olan yerdeki arazilerimizi nadir ekiyorduk. Ama aynı uzaklıktaki Orta Oluk’taki arazimize ektiğimiz buğdayın ekinlerini eşek ve katırla köye taşıyorduk. Çünkü köyde harman işi daha kolay oluyordu. Hem samanını hem buğdayını taşımaktan kurtulmuş oluyorduk.
Ama bizim Kavzan Dağı dediğimiz köyden on beş kilometre uzaklıktaki bir yerde de geniş arazilerimiz vardı. Buradaki arazilerimiz oldukça verimliydi. Bazen kavun, karpuz ektiğimiz ve sulayamadığımız hâlde iyi verim aldığımız olurdu. Bir keresinde babam tek bir ekin sapında otuz altı buğday başağını evimize getirip taraba dediğimiz duvara astığını, sonra da tarlaya nazar değer diye yok ettiğini hatırlıyorum...
Burada Kavzan Dağı’nda domuz beklemek ile ilgili unutamadığım bir anımı anlatmak istiyorum... Sanırım temmuz aylarının sonlarıydı. Benden beş yaş kadar büyük Abdi isimli bir arkadaşımla Kavzan’daki tarlalarımıza domuz beklemeye gittik. Her ikimize ait tarlaların arasındaki bir çam ağacının dibine çam gazellerinden gündüzden birer yatak yaptık.
Yanımızda tüfek ve bir de köpek vardı. Ekinlerimiz yanmasın diye de ateş ateş yakmadık. Ateşin yararı, domuzun ateşin olduğu yere gelmemesiydi. Akşam karanlığından sonra, köpek sık sık havlamaya başladı. DEVAMI YARIN
Berkoluk ötoluk domuz beklemek pise düvene binmek yada sürmek Hey gidi günler Hey gidi günler