"Varsa yoksa siyaset! Elli yıl önceleri, az çok mürekkep yalamış bizler, çok su dövdük bu havanlarda..."
"Merhaba" demeden, elini öpmeden, bir gece kalmadan Akseki'deki Medine Teyzem'de, ayıp olmaz mı, köyüme geçip gitmem? Teyzem kadar Ali Eniştem'i de çok severdim; meslektaşım teyzemin oğlu Osman'ı, Abdullah'ı; güzel kızları Ayten ve Nurten kardeşlerimi de...
Köylere çalışan tek bir cip "jip" vardı ilçede. Onunla gidilebilirdi ancak, bizim köye. Nice dağları, tepeleri, vadileri aşıp köyü ilk gören dönemece ulaşınca, şoför basardı kornaya uzun uzun. Köylülerde tatlı bir heyecan, bir kıpırdanma, bir telâş... Kim, acaba gelen? Gurbetteki kocam mı? Askerdeki oğlum mu? Aylardır hasretini çektiğim biricik kuzum mu?
Toplanıverirler çeşme başına hemen; kadın, erkek, çoluk çocuk... Gurbettekinin, "Falan gün geliyorum" diyerek önceden haber vermesi ne mümkün? Nerede telgraf, nerede telefon... Bir vakitler, mektup yazarak öyle bir hataya düşmüştüm de, çarşıya uymayınca evdeki hesap, günlerce, gecelerce yol ağızlarında bekletmiştim; garip anamı.
Varır varmaz çeşme başına, meraklı gözler sarıveriyorlardı "jip"in etrafını hemen. Bakalım, kim çıkacak jipten? Ne çare ki, yalnızca bir aile oluyor sevinebilen. Ötekilerin umudu meçhul yarınlara...
Bu durumlarda, yapabileceğinizin en güzeli, sevinen ailenin sevincine mutluluğuna ortak olmaktır. Parayla değil bu, sırayla... Bugün bana, yarın sana, öbür gün ona... Uzun uzun sarılmalar, hıçkırıklar... Sevinç ve mutluluk gözyaşları... Ve akşam, misafirler dağılıp gittikten sonra:
"- Anne, baba! Ne yapıyoruz yarın?" diyorum.
"-Sen artık öğretmen oldun; efendi oldun, bey oldun. Bey kısmı tarlaya gitmez; ekin biçmez; harman dövmez. Sen kendin gibilerle otur, kalk; gez, dolaş... Onlar ne yapıyorsa, sen de onu yap."
Ertesi gün, ikisi kendi köyümüzden beş altısı yakın illerde görevli öğretmenler geliyorlar; "hoş geldin" ziyaretine. Ne okuldan söz ediliyor, ne öğrenciden... Ne kitaptan, ne sanattan, ne şiirden... Ne köylünün, ne işçinin, ne çiftçinin derdinden... Varsa siyaset, yoksa siyaset!..
Elli yıl önceleri, az çok mürekkep yalamış bizler, çok su dövdük bu havanlarda... Köyümüzden ve köylümüzden kopartan, edindiğimiz montaj kültürlerle. Merak ediyorum, aynı havanlarda su dövmeye devam mı ediyoruz yoksa? Köyümüz ve köylümüzü, o güzel insanları ve insanlığımızı ne zaman fark edeceğiz?
Hüseyin Erkan-İstanbul