Bir sene sonra tekrar Bursa'ya gittiğimde hemen sordum yeğenime: -Fahriye Teyzeyi görüyor musun, dedim. -Geçen gün gördüm maydanoz almış gidiyordu. -Hemen ziyaretine gideyim, dedim. Gittim, zilini çaldım. Aynı şekilde tıkır tıkır gelip kapıyı açtı. Beni görünce sevindi. Ona sarıldım. Çorba yapıyordu. "Ben yapıvereyim" dedim. Mutfağa girdim. Buzdolabını açtım. O kadar tertipliydi ki anlatamam. Ben ki çok titizimdir, benimki dahi asla o kadar tertipli düzenli değildi. Tavuk alıp çorbasına koydum. -Kızım sana çok zahmet oluyor, diyor üzülüyordu. -Canım ben gencim, zevkle yaptım, dedim. Yine oturup sohbet ettik. Onun evine de sohbetine de hiç doyamıyordum. "Kendisi annem, ismi teyzem" diyordum. Yine müsaade isteyip elini öpüp kalktım. Onu tanıdığımdan sonra üçüncü gidişimdi... Önceki gibi yine bana kapısını açtı. Kış mevsimiydi. Oturma odasına geçtik. İki çekyatı, doğalgaz sobası, sehpası ve üzerinde televizyonu olan küçücük çok temiz bir odaydı. Çekyatta battaniye vardı. -Canım sen yoksa hasta mısın, diye sordum. -Biraz rahatsızdım ama şükür iyileştim, dedi. Çok üzülmüştüm. Bir koşu gitti meyve getirdi. "Armut ye kızım, çok güzel" dedi. İkram etmeyi, yedirip içirmeyi çok seviyordu. -Ben seni görmeye geliyorum, sen böyle kendini paralıyorsun, yoruyorsun, diye sitem ettim. Onun minik evine, çıtı pıtı kendisine konuşmasındaki kibarlığa bayılıyordum. Ne şeker bir hanımdı. Konuştuk, konuştuk... Akşam olmuştu. "Ben artık gideyim Fahriye Teyze" dedim. -Otursaydın kızım, dedi. Bu kadar yeterdi. Günler kısacıktı. Karanlık olmuştu. Yeğenim aramaya gelmişti. Dedim ki ona: -Gel Vildan, Fahriye Teyzemin odasını gör, ne güzel. Geldi, "Ne kadar temiz bir oda" diye hayret etti. Ardından "Hadi teyze kalkalım" dedi. "Allahaısmarladık" dedik.Sarıldık, kucaklaştık. Evimize geldik. Ben Yalova'ya döndüm. Yeğenim, bir üst sokaktan bir ev alıp oraya taşındılar. Bizi ziyarete Yalova'ya geldiklerinde soruyordum: -Vildan, Fahriye Teyzeyi hiç görüyor musun? -Bize hayırlı olsuna gelmişti. İyiydi teyze. Ama epeydir göremiyorum. Malum artık o sokakta değiliz... Aradan beş altı ay geçmişti. Tekrar Bursa'ya gitmiştik. Oğlum, kız kardeşim, yeğenimin annesi... Kahvaltıdan sonra onlar mutfağa yemek yapmaya girdiler - Ben Fahriye Teyze'ye gidiyorum, dedim. Kardeşim mutfaktan seslendi: -Sen gezmeden duramazsın git bakalım! dedi. Gülüştüler. Mantomu giyip başımı örtüp çıktım. Markete uğrayıp yoğurt aldım. Fahriye Teyzeye gittim. Üstteki zili çaldım, ses yok. Alttakini çaldım ses yok. Kapının önü süpürülmemişti. Begonyalar kurumuş dökülmüştü. Hiç böyle görmemiştim. Her zaman pırıl pırıldı. Evden de ne terlik sesi vardı ne "geliyorum" diyen. Ah be Fahriye Teyze, neredesin açsana. Seni de evini de, tatlı sohbetlerini de çok özledim. Çarşıda mısın? Komşuda mısın? Kardeşlerine mi gittin? Hastanede misin? Ne olur aç kapını, diye yalvarıyordum. Mutlaka yeğenleri götürmüştür dedim. Yandaki komşunun ziline basıp öğrenmeliydim. Bir delikanlı çıktı: -Teyzemizi kaybettik. İnanmak istemiyordum. Gözlerim karardı. Başım döndü. Oradan hüzünle ayılıp markete gittim. Bekliyordum ki, "Hayır ölmedi" desinler. Marketçi "yeni geldim, tanımıyorum" dedi. Olduğum yere yıkılacak gibiydim. Kardeşim, anam babam ölmemiş miydi? Kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Ama nafile... Eve geldim, kendimi yatağın üstüne attım. Çocuklar gibi hıçkırıklarımı koyuverdim. Artık teyzem yoktu... Hatice Teyze-Yalova > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00