Sonradan yaşadıklarımdan içimde “keşke kabul etmeseydim” ukdesi kaldı!..
Tatvan’da görev yaptığım yıllardı... Tabur komutanım şark görevini tamamlayıp tayin olunca Kara Kuvvetleri Tayin Dairesinden (kendisi herhâlde müstakil kışla komutanı olmayı tercih ederek) yeni bir tabur komutanı atandı. Göreve başlamasından kısa bir süre sonra tabur komutanı beni yanına çağırdı.
“Elvan, geldiğimden beri farkındayım, Karargâh bölüğünü sen taşıyorsun. Tugay komutanı ile görüştüm. Onun yazılı emri ile seni bölük komutanlığına atamak istiyorum. Senin bölük komutanını da karargâha ikmal subaylığına alacağım, ‘ne dersin’ diye sorayım dedim. Hem senin için değişen bir şey olmaz. Belki daha iyi bile olur, bölüğü sen istediğin gibi yönetirsin” dedi.
Tugay komutanına da arz edildiğine göre iş zaten bitmişti, ne diyebilirdim, nasıl karşı çıkabilirdim.
“Güveninize layık olmaya çalışacağım komutanım” dedim. Öyle demeseydim sonuç değişir miydi? Bilmiyorum ama sonradan yaşadıklarımdan dolayı içimde “keşke kabul etmeseydim” ukdesi kaldı. Giderek sağlığımı da kaybetmeye başlamıştım. İşin ilginci, benim eski bölük komutanım bunu hiç gurur meselesi yapmadı. Büyük bir yükten kurtulduğuna seviniyor, rahatına bakıyordu.
Birliğin bulunduğu Rahva bölgesinin fiziki şartlarından bir nebze bahsetmiştim. Metrelerce yükselen karda birliğe gidiş ve gelişlerimiz bile çok zor oluyordu. Kullandığımız servisi görseniz, belki Türkiye’de başka birlikte öyle servis aracı yoktur dersiniz.
Özel yapım bir Reo aracı. Egzoz kalorifer görevi görmesi için arka kısmın içine alınmış, dışı penceresiz tamamen kapalı bir araç. Birkaç kat araç çadırı ve battaniye ile takviye edilmiş. Nerede olduğumuzu geçen zamandan ve viraj dönüşünden ancak tahminen bilebiliyorduk. Tatvan-Bitlis-Muş yolu açıksa birliğe çıkan kara yoluna kadar gidiyor, ondan sonraki yaklaşık iki kilometreyi kar üstünde yürüyerek gidiyorduk. İçimizi sıkı giyiniyor, parka üstüne Amerikan parka geçirip, robot gibi oluyorduk. Gözümüzde kar gözlükleri, elimizde kurt saldırırsa diye balta. Fırtınalı günlerde önümüzü göremediğimiz için kimse ayrılmasın diye en öndekinden en arkaya doğru uzanan ipe tutunarak gidiyorduk. Karayolu ekiplerine rica edip (bazen operatöre eldiven, kaşkol, atlet filan hediye ettiğimiz oluyordu) yolu açtırsak bile çok kısa sürede fırtınadan yine kapanıyordu. DEVAMI YARIN