İkiz kardeşim Gülbahar'la ben evimize yakın lisede okuyorduk. Birimiz sabahçıydık, birimiz öğlenci... "Neden aynı sınıfta okumuyorsunuz?" diyenlere "Hiiç!" cevabını veriyorduk. Ama onlara nasıl söylerdik aile sırrımızı... Çünkü ailemiz çok fakirdi. Babamız bize ancak tek ayakkabı, tek forma, tek çanta alabiliyordu. Ama biz iki kardeş okuyup ileride meslek sahibi olacak, ailemize, küçük kardeşlerimize bakacaktık. Bu azimle sabahleyin kardeşim Gülbahar giyiyordu okul kıyafetlerini... Öğleyin okul çıkışında alelacele eve geliyor üstünü başını çıkartıyor sonra ben, onun çıkardığı okul formasını, ayakkabı ve çantayı giyip koşarak dersime yetişiyordum. Gülbahar kimselere gözükmeden eve geliyorken, ben de öğleleri kimselere görünmeden okula yetişiyordum. Aslında kimse bilmediği halde bu halimizi herkesten saklamaya çalışıyorduk. Canım babam, söz vermişti... Seneye inşallah ikimize de ayrı ayrı ayakkabı, ayrı ayrı çanta, ayrı ayrı okul önlüğü alacaktı... Sadece benim giyebileceğim bir ayakkabımın bir çantamın olmasını düşünmek ne kadar müthiş bir duyguydu... Bu müjdeyi aldığımızda nasıl atılmıştık babamın boynuna... -Canım babam... Annem bu mutluluğa buruk bir tebessümle karşılık verirken, babamın alnındaki derin kırışıklıklar verdiği sözün ağırlığı altında ezildiğini gösteriyordu. -Seneye alacaksın değil mi baba? -Alacağım inşallah kızım... -Söz mü? -Söz. O zaman okuldan eve gelip giderken nefes nefese kalmayacaktık. Biz de diğer öğrenciler gibi gidip gelecektik... Babam seyyar satıcılık yapıyor, "ekmek teknem" dediği üç tekerlekli tahta arabasında atlet çorap iç çamaşırı falan satıyordu. Her sabah, kardeşim Gülbahar'la birlikte evden çıkar, akşama hepimizden sonra eve gelirdi... Bizimle olduğu zamanlarda bile çoğunlukla kafası dalgındı. Biz gülüp eğlensek de o az gülerdi... Son zamanlarda babamın gülmesi hepten kaybolmuştu... Galiba eskisi kadar satış yapamıyordu. O sabah ne oldu bilmiyordum... Kardeşim öğleyin eve döndüğünde çok moralsizdi. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Ne kadar sordumsa da üzüntüsünün sebebini açıklamadı. Onun çıkardığı okul kıyafeti ve ayakkabısını giyerken, bu değişimin son kez olacağını nereden bilebilirdim? O akşam sofradan erken kalktı ve arka odaya geçti. Yorgun muydu? Halsiz mi? Hasta mı? Ama o hiç böyle değildi... Onun yokluğu evde bir sessiz fırtına oluşturuyor gibiydi. Aradan iki saat mi ne geçmişti? Babamın annemle göz göze geldiğini ve aniden ikisinin birden kardeşimin odasına seğirttiğini gördüm. Ne oluyordu? Aman Allah'ım... Birlikte odaya girdiğimizde kardeşimin hareketsiz yattığını gördük. Çığlıklar arasında ambulans çağırdık. Kardeşim hastaneye yetiştirilmesine yetiştirilmişti ama artık geri dönmeyecekti... Bir saat kadar sonra dünyam yıkıldı. Kardeşim, ortak kıyafetlerimizi bana bırakarak hayata veda etmişti... Doktorlar kardeşimin intihar mı ettiğini yoksa bir rahatsızlık sebebiyle mi öldüğünü araştırıyorlardı... Babam ise hastane koridorunda ağlarken o sabah kardeşime söylediği acı hayat gerçeğini sayıklıyor ve "Keşke söylemeseydim, keşke söylemeseydim" diyordu... Ne mi söylemişti babam? İmkanının artık iyice tükendiğini, bizim şimdiye kadar aldığınız eğitimin yeterli olduğunu, küçük kardeşlerimiz için fedakârlık yapmak gerektiğini söylemişti. Nereden bilecekti kardeşimin bir söz üzerine canına kıyacağını... Rumuz: "Canım kardeşim"-Adana Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00