Kırmızı ojeli doktor...

A -
A +

Hiç unutamam biz içeri girerken o çıkanları. Kiminde sonsuz bir mutluluk, kiminde hüzün, kiminde bir yorgunluk. Benimkini adlandıramadım. Kalbime söz dinletemiyordum. Çok sesli ve hızlı çarpıyordu. Neyse ki sadece ben duyuyordum. Tren raylarının bulunduğu köprünün altından geçtim. Köşeyi döndüm. İşte her zamanki simitçi oradaydı. Oradan geçip merdivenlere yöneldim. Başımı kaldırıp "Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri" yazısına merhaba dedim. Otomatik kapı açıldı ve gözüme hastanenin ihtişamlı, girişi çarptı. Kokusu muazzamdı. Uzun koridor boyunca yol almaya başladım. Birkaç kat indikten sonra meşhur dev ekranlı bekleme odasına geldim. Geçmek bilmeyen bekleyişte boş bulduğum koltuklarda gezindim. Uzun bir bekleyiş sonrası ekranda "ameliyathaneye bekleniyorsunuz" yazısı belirdi. Soğukkanlı olmaya çalışarak sarıldım anneme, babama, teyzeme, amcama ve ablama... Ameliyat önlüğümü giyip sedyeye uzandım. Kıpır kıpır dua eden ağızları geride bırakıyordum, sedyede beni götürürlerken. Ameliyathanenin kapısında karnımın üstündeki dosyalarla 20-25 dakika bekledim. İçeri alındım. Ameliyat masasına uzandım. Moral vermeye çalıştılar o soğuk maskeleriyle: "Nasılsın? Korkmana gerek yok. Bizler senin abi ve ablalarınız" diye. Bir süre sonra elimdeki acıyı hissettim ve damarlarımda yol almaya başlayan sızıntıyı. Yüzüme maskeyi uzatıp derin nefes almamı istediler. Dediklerini yaptım. Uyku hali gelmeye başlayınca başımı hafif sağa çevirdim. Saat: 9.10'du. "Üşüyorum" diye ağlar halde uyandım. Çok soğuktu. Morgda hissettim kendimi bir an. Sonra keskin beyaz ışıklar yüzüme vurunca şükrettim, her şeye rağmen. Çok bulanık görüyordum. Soğuktan titriyordum. Bu öyle bir soğuktu ki içiniz kavrulurken dışınız buz kesiyordu sanki. Ağlamak ızdırap veriyordu. Ağlamamalıydım. Annem düştü aklıma. O acıya rağmen ağladım, ağladım. "Anneciğim" diye fısıldadım. Hıçkırıklarım arasında yaklaşan ayak seslerini duydum. Biri geliyordu. İyice yaklaştı. Üstümü örttü. Titremem geçti. Narkozun etkisiyle bir şey seçemiyordum: "Anne sen misin?" diye fısıldadım, birileri duymasın der gibi. Elimi tuttu sıkıca. O an yeniden doğdum sanki. Ben daha sıkı tuttum elini. Sargıdan ağırlaşmış ve zonklayan başımı oynatıp görmek istedim. Ve gördüm: "Kırmızı ojeli doktor." Binbir güçlükle kaldırdığım başım betona çakılmış gibi gömüldü tekrar yastığa. "Ah annem" dedim. Annem değildi. Annem sevmezdi ojeyi. Ama yine de elini hiç bırakmadım... Mücella Sena Köksal > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.