“Şükrü Ustanın 1970’li yılların İstanbul’unu anlattığı hatıralara devam ediyorum...”
Şükrü Ustayı dinlerken hatırıma İsmâil Hâmî Dânişmend’in 1961 yılında kaleme aldığı “Garb Menbalarına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlakı” isimli kitabı geldi...
Şükrü Usta diyordu ki:
“Bizim çıraklık yaptığımız yıllarda minibüste cüzdanını unutsan veya düşürmüş olsan ertesi gün gidersin durakta cüzdanın duruyordur. Ne minibüsçü alır ne yolcu alır. Kimse kimsenin kuruşuna tenezzül etmezdi...
Kitapta ne yazıyordu:
“İstanbul’da birkaç sene tetkikatta (araştırmada) bulunduktan sonra, 1855 tarihinde 'La Turquie Actuelle' ismindeki kıymetli eserini Paris'te neşretmiş olan müverrih (A. Ubicini) anlatıyor eserde. Diyor ki:
(Bugün kendi eşyamla yol arkadaşım olan eski bir Macar zabitinin eşyasını nakletmek üzere bir köylünün yük arabasını kiraladım. Sandıklar, port-mantolar, denkler, paltolar, kürkler, atkılar hep açıktaydı. Buralarda yatağın hayâli bile mevcut olmadığı için, gece üstüne uzanmak üzere ben biraz kuru ot satın almak isteyince son derece nazik bir Türk bana refakat teklifinde bulundu. Köylü de öküzlerini koşumdan çıkarıp bizim bütün eşyamızla beraber sokağın ortasında bıraktı. Ben onun uzaklaştığını görünce:
-Burada birisi kalmalı, dedim. Yanımdaki Türk hayretle sordu:
-Niçin?
-Eşyalarımızı beklemek için.
Müslim Türk şu cevabı verdi:
-Aa! Ne lüzumu var? Eşyalarımız bir hafta gece gündüz burada kalsa bile dokunan olmaz.
Ben bu sözü kabul ettim ve avdetimde (dönüşümde) her şeyi yerli-yerinde buldum...”
Şükrü Usta yine o yılların ahilik geleneğini de şöyle anlatıyordu:
Mesela bizim meslekte ayakkabıcılıkta beş sene on sene çalışmış bir kalfa kendine göre uygun bir zaman seçtiğinde gelir ustasına derdi ki:
“Ustam (patron kelimesi yok ustam diye hitap edilirdi hep) eğer müsaaden olursa ben ayrılıp kendime bir dükkân açmak istiyorum. Ustalık yapacağım."
Usta eğer kalfasının o bilgiye haiz olduğuna kanaat etti ise der ki:
“Tamam oğlum, ayakkabı modellerinden hangisini istiyorsan birkaç modeli seç!” Yani kendi yaptığı modellerden birkaç tanesi bu. “Bu model ayakkabı üretmesi için ona imkân tanıyor. Modelleri seçtikten sonra onu alır malzemeciye götürürdü. “Bu benim kalfamdı. Bu ne isterse verebilirsin, kefilim” derdi. Müşterileriyle tanıştırır “bundan da ayakkabı alabilirsiniz, benim kalfamdır” diyerek referans olurdu.
Emin Ceylan