Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. İçim geçmiş ama sanki biri karyolayı sallıyordu. "Ne oluyor?"diye içimden söylendim. Gözlerimi açamadım. Sarsıntı daha fazlalaşmıştı. Gözlerimi araladım. Kızım baş ucumda haykırıyordu: "Anne, baba kalkın... deprem oluyor!" Eşim de ben de heyecan ve korkuyla yerimizden fırladık. Sesimize oğlanlar da kalkmıştı. "Korkmayın yavrum, dua edin sakince aşağıya inelim" diyebildim... Kızımın elinden tuttum hemen dış kapıya koştuk. Üçüncü kattan aşağı doğru iniyorduk. İnsanların halleri içler acısıydı. Çığlık çığlığa koşuşan, pijamasını merdivenin başında giyinmeye çalışan insanlar Ağustosun kavurucu sıcağında ölümün soğuk rüzgârıyla titriyorlardı. Ev, eşya kimin umurundaydı? Can pazarıydı. Sirenler çalıyor, elektrikler kesilmiş, insanlar mahşer yeri gibi sokakta ağlaşıyordu. Şaşkınlıkla karışık bir hüzünle etrafıma bakınırken dayımın sesiyle toparlandım: "Korkmayın, korkmayın; bu binalar sağlam. Bu kadacık sarsıntıyla yıkılmaz" diyordu. İnsanları teselli ediyordu. Asıl felaketi kendisinin yaşadığından henüz haberi yoktu. Komşular arabalarına yerleşti. Biz de akrabadan birinin büyükçe servis arabasına doluştuk. Radyodan deprem haberi yayınlanıyordu: "Merkez üssü Gölcük..." cümleleri dayımın yüreğine ok gibi saplanmıştı. Onun taş kesildiği hali hiç unutamam. Dayım: "Evlatlarım, kuzularım!" diye inledi. Acaba onlar ne haldeydi? İyiler miydi? Dayımla yengem çaresizce çırpınıyordu. İzmit Gölcük'te akrabalarımız çoktu. Depremin vurduğu diğer illerde akrabaları olanlar gözyaşına boğulmuştu. Yeni taşındıkları evin sevinci hepsinde yarıda kalmıştı. Eniştem dayımın imdadına yetişti: "Ben arabayı hazırlayayım hemen yola çıkarız. İnşallah korktuğumuza uğramayız." Herkes korku içersindeydi. Esas sarsıntılar durmuştu ama kimse evine giremiyordu. O zaman "artçı deprem" kavramını bilen de pek yoktu. Dayım, eşi, ablası ve eniştesiyle yola çıkmıştı. Arkalarından dua ediyorduk. Sitenin yakınında büyük bir alan vardı. Kalabalık gruplar halinde orada toplandık. Evlerden aldığımız battaniyeleri yerlere serdik. Çocukları yatırdık. Birbirimizi henüz tanımıyorduk ama o anda sanki akraba gibi yakınlaşmıştık. Sebatlı olanlar ağlayanları teselli ediyor, çocuklara yiyecek veriyorduk. Tam iki gün boyunca gündüz evlerimize giriyor, yüreğimiz ağzımızda olarak ihtiyaçlarımızı giderebildiğimiz kadar gideriyor akşam havaların kararmasıyla birlikte o meydanda toplanıyorduk. Devamı yarın... > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00