Kolcudan efendilik rüşveti!..

A -
A +

İzinsiz tütün ekmek çocukluğumuzda da suçtu. Suç derken zannetmeyin ki yüzlerce binlerce metrekare tütün ekiliyor. Vatandaş, sadece kendisi içmek için iki üç m2 kadar yer ekiyordu... Bir de "Tütün Kolcusu" denilen kimseler vardı. Tütün içenleri yakaladı mı affetmezlerdi... Doğru hapse... Sonra oradan nasıl çıkarlarsa çıksın... Tütün içen köylüler de kolculara yakalanmamak için köyden çok uzak yerleri seçiyordu. Etrafını çalılarla çevirerek üç beş kök tütün ekiyorlardı. Ülke fakir, insanlar parasızdı. Öyle ki insanlar kaçak olarak yetiştirdikleri tütünleri gazete, kitap, hatta çimento kâğıtlarına sarıp içiyorlardı. Tütün fideleriyle patlıcan fideleri birbirine çok benzer. Her ikisi de, Nisan-Mayıs aylarında, önce fideliklere ekilir sonra bahçelere aşılanırdı. Bir bahar günü annem beni, köyümüzdeki Eğitmen Dayı'lara kalbur almaya gönderdi. Dönüşte köyün bekçiliğini yapan, teyzemle evli olan Kiriş lâkaplı eniştemi gördüm. Yanında da tanımadığım iyi giyimli, fötr şapkalı, altın dişli, kır saçlı, gür bıyıklı, göbekli bir yabancı vardı. Yabancı cep saatini -o yıllarda daha kol saati yoktu veya biz bilmiyorduk- kösteğini de şişman göbeğinin üstüne salmıştı. Yabancı adam bana ismimi sordu: "Osman" dedim. "Sana Osman değil, Osman Efendi diyelim" dedi. Bu hem tuhafıma, hem de çok hoşuma gitmişti. Yabancı adam bana: "Fidelikte patlıcan fidanı var mı?" dedi. Ben de: "Vardı ama bahçemize taşıdık" dedim. O da benden yerini göstermemi istedi. Hep birlikte eve kadar geldik. Ben üst kata çıkıp kalburu anneme verdim. Annem avluda bekleyen yabancı adamın kim olduğunu sordu. Ben de, bilmediğimi, fakat bana patlıcan fidanı sorduğunu söyledim. Annem zeki bir kadındır. Adamın "Kolcu" olduğunu, beni kandırıp babamın ektiği tütünlerin yerini öğrenmeye çalıştığını anladı. Annem beni döverek içeri götürdü ve odaya kapattı. Sonra da avludan bana seslenen Kolcu'ya bağırdı: "Dört yaşındaki bacak kadar çocuk 'Efendi' olur mu? Onu kandırmaya utanmıyor musun?" Sonra annem aniden ortadan kayboldu. Gizlice çardaktan aşağı inip evimizin arkasındaki tütün fidanlarını yolup tuvalet çukuruna attı. Kolcu tütün şüphesiyle her tarafı aradı fakat bir şey bulamadı. Şimdi düşününce kolcunun yaptığını çok iğrenç buluyorum. Küçücük bir çocuğa, hileyle babasını jurnalletmiş oluyordu! O devirde Tütün Kolcuları, Ormancılar, Sirkat [hayvan sayımı] memurları, Tahsildarlar vb. devletin köylerdeki temsilcileriydi ve köylülerin enselerinde boza pişiriyorlardı. Bunların doğru dürüst tahsilleri de yoktu. 1950'den sonra kolculuk da Sirkat Memurluğu da Orman Askerliği de son buldu da köylüler derin bir nefes aldı. Asst. Prof. Dr. Osman Nuri Yıldırım-Antalya Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.