En büyük kızının, ilk oğlu olarak anneannemin ilk torunuydum. Anneannem, bütün torunlarını çok sever ama beni ayrı severdi.
Tıp fakültesini bitirince atamam, uçuş hekimi olarak Eskişehir'e çıkmıştı. Çok sevindim. Dedemin vefatı sonrası anneannem orada yalnız yaşıyordu. Tek katlı, bahçeli, çamur sıvalı, sobalı, göçmen evinde onunla tam beş sene, birlikte yer sofrasında yemek yedik, mutluluk içinde yaşadık.
Kovalı sobanın alevlerini tavanda seyrederek, cızırtılı güğümden çay demleyerek geçen o güzel gün ve gecelerim halen burnuma tüter.
Uzmanlığım, evliliğim filan derken anneannemden ayrıldım ama irtibatımız hiç kopmadı. Anneannem de iyice yaşlandığı için Aydın'daki teyzemin yanına taşınmıştı.
Aradan geçen zaman içinde İzmir'e taşındım. İhtisas sonrası da atamam İzmir'e çıkmıştı. Emekli olduktan sonra da İzmir'de bahçeli bir ev aldım. Aydın'da teyzemin yanında kalan anneannemi evimde misafir etmeyi çok istedim. Anneanne "gel bizimle biraz kal" diyordum ama o her defasında bir bahane buluyor gelmiyordu.
Her bayram ailece Aydın'a gidip ziyaret ederdik. O sene biraz ekonomik sıkıntı sebebiyle ziyarete gelemeyeceğimi söylemiştim. Aradan altı ay geçmişti. Duyduk ki anneannem tansiyon yükselmesinden kısmi felç geçirmiş ve Aydın'da hastaneye kaldırmışlar. Ziyaretine gittim:
-Anneanne buradan çıkınca artık benim eve gelirsin.
-İnşallah, bakalım.
Sonra durumu ağırlaştı, yoğun bakımda kurtarılamadı vefat etti. Çok üzüldüm. Teyzem bana, anneannemin o gelmediğimiz bayramda, ne kadar üzüldüğünü ve ağladığını anlattı. Hatta kendisine aldığı bayramlık kıyafetleri bile giymemiş.
"Evine götüreceğim diyor, götürmüyor" demiş.
Teyzem "Anne sen hep bahane söylüyorsun, ne yapsın?" deyince, ne demiş biliyor musunuz?
"Kolumdan çekip götürseydi!.."
Bunları duyunca daha çok üzüldüm. İçim yandı. Ah ne olurdu da onu hiç yalnız bırakmasaydım. Daha sık ziyaret etseydim.
Şimdi onu hatırladıkça hep içim acıyor. Şimdi anlıyorum garajdan uğurlarken "sen artık bekleme, git, biz biner gideriz" demelerine rağmen otobüs gidene kadar onları yolcu edenlerin niçin son ana kadar beklediğini.
Sevdiklerimize sevdiğimizi söylemek... Sevdiklerimiz derken yalnızca büyükleri değil çocukları da sevmek... Değeri kaybedilince anlaşılıyormuş...
Dr. Necdet Özçelik-İstanbul