O yıllarda Denizli'deydik. Aynı zamanda akrabamız olan arkadaşım Semiha'nın kocası ile beyim aynı işte çalışıyordu. Bazen de pazar günleri mesai yaparlardı... Yine bir pazar günü ikisi de mesaiye kalacaktı. Semiha bir gün öncesi akşam aradı: -Bu pazar sabah işe giderken kocan seni bize bırakıversin, kahvaltıyı birlikte yapalım. O pazar, beş katlı evin merdivenlerinden yukarı çıktığımda Semiha ricada bulundu: -Kusura bakma ekmek kalmamış. Hazır üzerin giyinik, ekmeği alıversen de ben de kahvaltıyı hazırlasam. Ancak, girip çıkarken sokak kapısını açık unutma! Apartmanda kimse yok. Kapıyı çekip çıktım. Ekmek alıp döndüğümde, kapattığım sokak kapısının açık olduğunu fark ettim. Şaşırdım ama pek de umursamadım. Koridorda bir bey ile karşılaştım. Gözlüklü, şişmanca, elinde çantaya benzeyen büyükçe bir şey vardı. Takım elbiseli beyefendi birine benziyordu. Beni görünce kibarca yol verdi. İyi günler dileyerek gitti. İki kat daha yukarı çıkıp arkadaşımın dairesine geldiğimde ne göreyim. Semiha nefes nefese... Korkudan göğsü inip kalkıyor: -Kız ne bu hal? -Ay apartmanda bir yabancı vardı gördün mü? -Bir adamla karşılaştım az önce ama? -Kapının merceğinden gördüm. Bir adam çatı katına indi çıktı. Apartmanda dolaştı durdu. Hırsızdı galiba. -Ha evet elinde de kocaman bir şey vardı. Semiha, o adamın apartman sakinlerinden olmadığını söylemişti. "Hırsız mıdır arsız mıdır, cani midir belli değil" deyince ben de korkmaya başladım. Hemen eşlerimize telefon edip korkumuzu dile getirdik: "Apartmanda hırsız dolaşıyor. Hemen gelin!" Daha sonra Semiha alttaki komşusunu aradı. Kadıncağız evde takıları olduğunu söylemiş, Semiha'ya da "göz kulak oluver" diye tembihte bulunmuş. Bu telefon haberiyle onlar da ayağa fırlamış. Emekli subay ve aynı zamanda kendi mahallesinde de muhtar olan babası ve annesiyle birlikte arabaya bindikleri gibi evlerine gelmişti. Onların geldiğini duyunca biz de aşağıya indik. Alt kattaki kadının babası, elinde tabanca ile odaları dolaşıyor, hırsız arıyormuş. Biz de koridorda alt komşu ve annesine gördüklerimizi ve yaşadığımız korkuyu anlatıyorduk. Ben Semiha'ya anlattığım gibi az önce merdivenlerde gördüğüm meçhul kişiyi onlara da tarif etmeye başladım... Semiha da kapı merceğinden sadece arkadan görebildiği adamın çatıya inip çıktığını söyledi... Biz böyle derken, komşu kadının annesi: "A! Bu bizim Ahmet olmasın?" dedi. İçerideki eşine seslendi: -Ahmet!.. Ahmet biraz gelir misin? Adam elinde tabanca yanımıza geldiğinde bir de ne göreyim? Benim yarım saat önce koridorda karşılaştığım adamın ta kendisi!.. -Evet, işte bu beyefendi. Hepimiz şaşırdık kaldık! Adamı hırsız gibi töhmet altında bıraktığımız için de mahcup olduk. Meğer alttaki kadın, aynı sabah babasına evin anahtarını vermiş. Evdeki el dikiş makinesini getirmesini söylemiş. Adamın elindeki çanta bu el makinesiymiş. Çatı katına ise "Rüzgâr çatının kapısını sürekli açıp kapıyor, gürültü yapıyor" diye iple falan bağlamak için çıkıp inmiş. Onunla koridorda karşılaşmışız. Ben yukarı çıkarken o da arabaya binip kendi evlerine gitmiş. Daha kapıdan içeri adım atmadan biz onları arayınca da, apar topar bu kez hanımı ve kızıyla tekrar gelmişler. Dolayısıyla bizim hırsız sandığımız kişi, komşu kadının bir saat içinde yeniden binaya gelen babasıymış. Biz mahcup olurken onlar da "Komşuluk böyle olur" diye teşekkür ettiler. Ama aynı teşekkürü biraz sonra gelen eşlerimizden alamadık. Adamlar yok yere işlerini yarım bırakmıştı. Durumu anlattığımızda onlar da şaşırdı. Tekrar mesaiye giderken hakkımızda verdikleri kararı açıklıyorlardı: -Kusura bakmayın ama sizden hafiye olmaz. G.E-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00