Bizim ve komşularımızın başucunda mutlaka bir çalar saat bulunurdu. Sahur vaktine ayarlanmış zemberekli saatler, zembereği boşalana kadar çalardı. Aslında her komşu diğer bir komşunun çalar saatiydi. Annem sahura uyandığında dışarıya çıkıp komşularımızın ışıklarını kontrol ederdi. Işığı yanmayan komşu sahura uyanamamış manasını taşırdı. Çalar saatle uyanamayan komşumuzun ev telefonu da yoksa uyandırma görevi bize düşerdi. Kardeşimle koşarak gider uyanamayan komşumuzun kapısını tıklatır sahur vaktinin geldiğini bildirirdik. Şimdiki gibi uyandırana kadar çalan cep telefonu yoktu. Belki de bu güzel geleneklerimizi teknoloji esir almıştı. Ramazan ayı sadece gündüz oruç tutmaktan ibaret değildi. Gündüzü ayrı gecesi ayrı anlam ifade ediyordu. Her gece annem özene bezene hazırladığı sahurluklarla sultanlara layık sofra dizerdi. Nedense, en sevdiğim lezzetler sahurda hazırlanırdı. Annem akşamdan müjdelerdi, sahur menüsünü. Beni oruca davet etmek için kullandığı bu akıllıca yöntem çok işe yarardı. Gecenin üçte birinde evin her tarafını saran mükemmel kokularla uykum kanatlanır uçardı. Annem hiçbir sahuru es geçmezdi. Günün orucunu öyle güzel karşılardı ki, hafızamın unutulmazlarına yerleşirdi her anı. Öyle birkaç çeşit kahvaltılıkla geçiştirmez her gece farklı bir lezzeti soframıza sunardı. Sahurda eşsiz lezzetler soframızı süslerken sahur davulcumuz da gecemizi şenlendirirdi. Aslında ramazan davulcusu değil, davul zurnacısı derdik. Çünkü davul uyandırma görevinde yalnız değildi. Partneri zurnacı ile birlikte görevlerini yerine getirirlerdi. Davulcu ve zurnacının, kasasında oturdukları kamyonet, sokak aralarında oyun ve halay havası çalarak mahalleleri dolaşırlardı. Komşularımız, gecenin karanlığında yankılanan sahur çiftinin sesine parmak şıkırdatarak eşlik ederlerdi. Sahur çifti; hangi sokakta, hangi havayı çalacağını çok iyi bilirdi. Bazı komşularımız sokağa çıkarak halay havasına mendil bile sallardı. Hatta kimi komşular pijamayla halaya katılırdı. Sokak kapısından onları izlerken küçük yüreğim kıpır kıpır olurdu. Ramazanın her anı çocukluğumda ayrı bir heyecandı. Akşamları sabırsızlıkla iftarı beklerken, sahur merakıyla uykuya dalar ve sahurda mutlaka uyanırdım. Beni uyandıran bazen ebeveyn odasındaki çalar saat, bazen davul zurna, bazen annemin sesi olurdu. Eski ramazanların sahuru düğün, iftarı ziyafet ve sonu da bayram olurdu... > Sevgi Korkusuz-İstanbul -------- Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00