Bir insan annesine küser mi? Hani derler ye, dokuz ay karnında taşıdı. Geceleri sabahlara kadar başında bekledi. Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi... Bu kadar fedakarlığa rağmen anneye küsülür mü? Ben küstüm... Bana karşı davranışlarından bıktım usandım. Üvey evlat olsam bu kadar olmaz dedirtti... Bazen soruyorum anneme: -Ne olur doğruyu söyle... Yoksa sen benim gerçek annem değil misin? Beni başka bir yerden mi getirdin. Bana açıkça söyleyemiyorsun da onun için mi bunca eziyeti çektiriyorsun... Dört kardeşiz biz... Ben en büyükleriyim. Olmaz olaydım. Çünkü "sen büyüksün" diyerek her türlü tavizi ben verdim... Sen büyüksün lafından artık nefret ediyorum: "Sen büyüksün az yeyiver." , "Sen büyüksün toplayıver.", "Sen büyüksün susuver.", "Sen büyüksün sabret." Canımdan bıktım artık... Halimi anlatmaya başladığımda ise birden küçülüveriyorum: "Sen küçüksün. Ana babana dil mi uzatıyorsun?" Hayır dil uzatmadım ben. Onlardan sadece adalet ve merhamet istedim. Benim de evlat olduğumu anlamalarını istedim. Annemin bu tavrı kardeşlerimin tepeme çıkmasına sebep oldu. Şımardılar bana karşı. Hele de bir küçüğüm... Onlar bana saygıda kusur ediyordu ama. Annem kardeşlerime de aynı tembihi o zaman niye yapmıyordu... Bu evden kurtulacağım günü iple çekiyorum. üç ay önce nişanlandım. Nişanlımı da çok seviyorum. Benim bu sevgimi bile bana çok gördüler. Hele bir küçüğüm ben nişanlandıktan sonra iyice beni gözüne kestirdi. Her hareketimi tenkit ediyor, her vesileyle bir mızıkçılık çıkartıp annemden azar işitmeme sebep oluyordu... Yine bir sabah kahvaltıda ağız dalaşı yaşandı. Nişanlım hakkında, asla kabul edilemeyecek bir hakarette bulundu. Ben de ister istemez tepki verdim. Vay sen misin? Elindeki çay bardağını birden bana doğru fırlattı. Bardağın dip kısmı tam gözümün üstüne geldi. Gözüm yerinden çıktı sanki...Oracığa yığılıp kaldım. Ama o annem, ne yerinden kıpırdadı. Ne kardeşime bir laf etti. Ne de doktora götürmeye gerek duydu. Gözümü açamıyordum. Kardeşim ise "kör ol da uğruna kavga ettiğin nişanlın senden nefret etsin" diyerek öfkeden oh çekiyordu. Akşam babam geldiğinde durumu görüp ne olduğunu sordu... Annem hemen başladı malum edebiyata: -Kardeşine hakaret edince o da ne yapsın elindeki bardağı attı. Gözüne gelmiş... Kör mü ağzına sahip olaydı... bu muydu annelik? Benim kardeşime bağırdığımı söylüyordu ama sebebini saklıyordu. Babam da sebebini sormuyordu. Yani yine ben cezalandırılmıştım. Hatta neredeyse o bardağı güzümün üstüne hak etmiştim. Günlerce gözümü açamadım. Ne annem ne babam doktora götürmediler. Sancıdan uyuyamadım... Evde kendi kendime tülbent sararak geçmesini bekledim. Tek dileğim gözümün kör olmamasıydı. Ya bardak kırılsa da cam batsaydı halim ne olurdu? Benim gözümün çıkması onlara ne kazandıracaktı? Bu nişan bozulunca ellerine ne geçecekti? Günlerce gözümdeki morluk geçmedi... İç kanama sebebiyle çehremin görüntüsü değişmişti. Nişanlıma gözükmek istemedim. Ama ısrarı sonucunda durumu anlatınca nasıl bir telaş geldi... Ama yine de ben ailemi kötü bilmesin diyerek durumu ondan sakladım. Düştüğümü ve gözüme bir şey çarptığını söyledim. Benim o halime nişanlım üzüntüden ağladı. "Kim bilir nasıl canın yanmıştır" diyerek. Bir de benim öz kardeşim ve öz annemin bana olan duygularına bakın. Bir an önce onlardan kurtulmak istiyorum. Aynı evdeyiz halen ama yüzlerini görmek istemiyorum. Çünkü onlar beni sevmiyor, ben de onları. Kendimi üvey evlat gibi hissediyorum. Rumuz: "Üvey miyim?" - İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00