Acil servisten içeri giriyorduk ama hastaneler pek bir değişmişti. Sanki bir alış veriş merkezine gider gibiydik. Güler yüzlü kızlar etrafımızda pervane oldu: -Buyurun efendim, ne rahatsızlığınız vardı? -Biz cildiyeye gelmiştik. -Cildiye saat 17:00'ye kadar çalışıyor. Sizi nöbetçi dahiliye uzmanımıza yönlendirelim. -Yönlendirin bakalım. Önce kayıt kuyut işleri tabii. Bir de evrak imzalatıyorlar ki neye imza attığını bilene aşk olsun. Galiba başıma bir şey gelirse sorumluluk almamak için. Neyse ödedik ücreti girdik dahiliyeye. Gençten bir doktor. Anlattık sıkıntıyı: -Sırtımda bir kızarıklık peyda oldu doktor bey. Gittikçe de çoğalıyor. Doğum günü pastasından yemiştim iki dilim. Sırtımı açıp baktı. "Hımmm" dedi. Sonra malum sorular. Kaşıntı var mı? Ne yiyip ne içtin? Böyle olur muydu? -Hayır olmazdı. O pastadan başka hiçbir farklı gıda almadım. Ne ağrım var ne sızım. Sırtımdaki kızarıklığı da hanım gösterince gördüm. Doktor sırtımı dinledi. Derin derin nefes aldırdı. Karnıma bastırdı... "Kalkın, giyinebilirsiniz" dedi. Korktuğum başıma geldi işte: -Şimdi size iki ampul iğne yazıyorum. Yan tarafa geçin. İğnenizi yapacaklar. Sonra da bu iki adet ilacı sabah akşam kullanırsınız. İlaçlar mühim değildi... Gün görmüş bir ağabey şakayla karışık anlatırdı: "Doktora gidecek para verip muayene olacaksın. Onun yaşaması lazım. Yazdığı ilaçları gidip eczacıdan alacaksın. Onun da ilaç satıp yaşaması lazım. Ama aldığın ilaçları içmeyeceksin. Çünkü senin de yaşaman lazım." Fakat iğnelerden kurtulmanın bir yolu yoktu. Aldılar beni götürdüler acil servise... Beyaz gömlekli bir hemşire çekti perdeyi . Aldı elimden kağıdı. "Sen hazırlan geliyorum" dedi. Sedyeye uzandım ama aklım başka yerde. Acil ana baba günü. Gelen gidenin hesabı yok. Kimin ilacı kime olacak? Hemşire bize başkasının, başkasına bizim iğneyi vurmasın.. Derken geldi işte. Hiç umursamadan, halimi hatırımı sormadan. "Zap!" diye sapladı. Allah'tan "Derin nefes al!" demiş. Yoksa nefesim kesilecekti... "Aaa ne kadar kolaymış" diyerek çıktım hastane acilinden... Beş dakika ya geçti ya geçmedi... Aman Allah'ım bana bir şeyler oluyordu. Canım çekilmeye başlamıştı. Göz kapaklarım kapanıyor, başım aşağı düşüyordu. Ayakta duramaz hale gelmiştim. Yarı yoldan geri hastaneye yetiştirdiler. -Aman doktorcuğum ben bir tuhaf oldum. -Beyefendi, bu ilaç sizi sersemletebilir. Halsizlik uyuşukluk uyku yapabilir. Siz doğruca gidin ve yatıp dinlenin... O gece ölü gibiydim. Nerede yattığımı, nasıl yattığımı bilemedim. Bir doğum günü kutlayacağım derken az daha ölüm günüm olacaktı. İki yıldır ne doğum günü pastası yiyorum ne de çocuklar bana doğum günü yaptırıyor. Mehmet Seyhan- Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00