“Ben aslen Kastamonuluyum. Babamın adı Sefer’di. Ona da Kel Sefer derlerdi..."
Hatırama bugün de devam ediyorum... Ben gözümü ondan ayıramazken o elini uzattı:
- Ben kaportacı Kel Ahmet. Hoş geldiniz. Enes Bey’in gönderdiği kişi sizsiniz demek. Bir bakalım şu hasara.
Kel Ahmet'in uzattığı el ile kendime gelebildim. Kel Ahmet arabayı incelerken ben de onu inceliyordum. Beynim arı kovanına girmiş gibi olmuştu.
-Abiciğim arabada fazla bir hasar yok. Hallederiz biz Enes Bey’le. Sen arabayı bırak yarın alırsın...
Arabamın anahtarını kaportacı Kel Ahmet’e uzatırken;
- Seni bir yerden tanıyorum ama çıkaramadım Ahmet Usta, nerelisiniz, babanın adı ne?
Deme cesaretini kendimde buldum. Kaportacı Kel Ahmet bir müddet suratıma baktıktan sonra;
- Zannetmiyorum amca. Ben seni ilk defa görüyorum. Ben aslen Kastamonuluyum. Babamın adı Sefer’di. Ona da Kel Sefer derlerdi. Kastamonu İnebolu da simit fırını işletiyordu.
Kel Sefer adını duyunca bocaladım. Dondum kaldım. Korktuğum başıma gelmişti. Bu mümkün olabilir miydi? Gözlerimin hafızamın bir yerlerden uzun çok uzun yıllar öncesinden kapanmamış yaralardan hatırlattığı Kel Ahmet benim yavuklumu elimden alan fırıncı Kel Sefer’in dolayısıyla uğruna kara sevdaya tutulduğum Aysun'umun oğlu olabilir miydi? Yapacak bir şey yoktu. Kaportacı Kel Ahmet fırıncı simitçi Kel Seferin de kopyası gibiydi. Bir şey diyemedim Kel Ahmet'e... Ama o bendeki değişikliği moral bozukluğunu fark etmiş gibiydi.
-Amca ne oldu daldın gittin. Yoksa babamı tanıyor muydun, dedi.
Ona “evet rahmetli babanı çok çok iyi tanıyordum. Sevdiğimi türlü yalanlarla kandıran elimden alan, beni acılar denizine atan 'Fırıldak Sefer'i nasıl tanımam? Nasıl unuturum?” diyemedim. “Annen yaşıyor mu?” diyemedim.
-Yok evlat yok. Kastamonu İnebolu hiç gitmediğim görmediğim yerler. Birine benzettim galiba seni... Yarın gel demiştin değil mi? Yarın görüşürüz, diyerek dükkândan ayrıldım...
Kaderim beni gazel yaprağı gibi savurmaya devam ediyordu. Bir zamanlar aklımı kalbimi canımı bıraktığım İnebolu’daki sevdiğim kızın oğlu, kilometrelerce uzaklıkta burada bu şehirde karşıma çıkmıştı. Kaderimin beni yarınlarda nereye sürükleyeceğini yarın arabamı almaya Kaportacı Kel Ahmet’in dükkânına gitmeye nasıl cesaret edeceğimi şimdilik bilmiyorum, bilemiyorum...
Şahin Ertürk-Kütahya