Libya'dan değil Rusya'dan dönüş!

A -
A +

Dün neler yaşadığını anlatmıştık ailenin. Bernavul'dan Moskova'ya gelen Bektaş'ı Rus polisler yakalamış, pasaportsuz diye tutuklamaya karar vermişti. Bektaş yalvarıyor polislere: "Ben bir öğrenciyim. Anarşi çıkarmam. Pasaport alacağım." İfadelerdeki masumiyet onun art niyetli olmadığını gösterince polisler doğruca Afganistan konsolosluğuna gitmesi şartıyla izin veriyorlar. Bektaş gidiyor ve Afganistan konsolosluğundan pasaportu alıyor. Şimdi sırada bizim elçilik var. Vize verecek ki Bektaş Türkiye'ye gelebilsin. Biz de işlem kolay olsun diyerek buradan Bektaş adına bir davetiye gönderdik. Yani prosedür olarak her türlü evrak hazır. Fakat bizim hükümet Afganistan'a vizede kılı kırk yarıyor. Heyecanla sonucu bekliyoruz. Bir gün, beş gün, bir ay, iki ay... Tam altı ay geçti... Derken, bir haber aldık ki müracaatı reddettiler. Huda mihriban (Allah büyük)... Bu defa orada iş gören Türk iş adamlarının avukatlarının bir akrabasını buldum. Ziyaret ettim. Bu çocuğun durumunu anlattım. Yalvardım. "Tamam" dedi ama nasip meselesi, ilgilenmedi. Bu sefer ne yapalım? Kazakistan aklımıza geldi. Kazakistan'da arkadaşlar var. Dedim ki Bektaş'a: -Sen Kazakistan'a gelebilir misin Bektaş? -Gelirim. "Huda mihriban"... Elinde Afgan konsolosluğunun verdiği vize olmayan bir pasaportla binmiş trene. Sınırdan geçmiş, gelmiş Almaata'ya Orada arkadaşımız Abdullah İsmet onu karşılıyor. İkisi de çok seviniyorlar. Birkaç gün dinlendikten sonra gidiyor emniyete. Oradan vize alacaklar. Emniyette pasaportu açıp bakıyorlar ki ülkeye giriş vizesi yok. Diyorlar ki: -Sen kaçaksın. Kaçak giriş yapmışsın. Hemen deport edileceksin. Bektaş ne yapacağını düşünürken, bir görevli "gör beni-görmeyeyim seni" mantığıyla bir miktar doları cebine indirdikten sonra ekliyor: "Sen şimdi kaybol... Ortalıkta gezinme!.." Tam 55 gün dışarı çıkmıyor Bektaş... Abdullah İsmet de bekar. Ev müsait. Orada kalıyor. Biz de bu arada bir formül arıyoruz. Şimdi ne yapacağız? Ya bizim konsolosluk orada da vize vermezse... Biz yine oradaki konsolosluğa da bir davetname gönderiyoruz. Bektaş TÖMER'e kayıtlı. Davet ediyoruz. TÖMER mi? Ankara Üniversitesi'ne bağlı. Yabancılara Türkçe öğretmek amacıyla 1984'te açılan "Türkçe Öğretim Merkezi"... Davetiye gönderdik ama hemen aklıma geldi. Kazakistan konsolosluğumuz ya durumu Ankara'ya sorarsa. Ankara da, daha önce Rusya'da müracaatı olduğunu ve veto yediğini öğrenirse... Onlar da veto edebilir. Hemen Ankara'daki tanıdıklara telefon açıp bu konuyu hassasiyetle takip etmelerini istiyorum. Öte yandan Kazakistan'daki İHA muharibimiz Sabit'e de durumu anlatıyoruz. O da gidip ilgileniyor. Derken çok şükür Kazakistan'da vize alınıyor. Türkiye'ye gelmesi için yine bir tüccar arkadaştan para bulup gönderiyoruz. Uçak bileti alınıyor. Tarih belli, saat belli. Aile heyecanla Bektaş'ı bekliyor. Derken bir haber... Bektaş uçağa gidememiş. -Hayırdır yine ne oldu? Diyorlar ki: "Senin ülkeye girişin yok! Çıkamazsın." Diyoruz ki oradaki görevliye de ricada bulun. O da bir inisiyatif kullansın. Bektaş inisiyatifle orada da görülmezden geliyor ama o esnada uçak da kaçıyor. Huda mihriban... Bir sonraki uçakla ertesi gün gelebilmişti çok şükür. Ailede sevinmek ne kelime bayram vardı... Şimdi mi... Çok şükür Bektaş TÖMER'e gitti. Türkçe öğrendi... İmtihana girdi üniversiteyi bile kazandı. Şu anda Ankara'da Kamu Yönetimi son sınıfta okuyor. İngilizce, Türkçe, Rusça, Farsça, Özbekçe her dil var... "Huda mihriban" gerçekten Bektaş, "Huda mihriban"... N.Aydoğan Ünal-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.