Vaktiyle Van'dan gelmiş İstanbul'a. Bir tekstil atölyesini zamanla fabrikaya dönüştürmeyi başarmış. Bol para kazanmış. Keyfini zapt edemeyince de taşkın ihtiraslara dönüşüp bunu biraz da kibirle süsleyince İstanbul'un aldatan cazibesine kaptırıvermiş kendini... İstanbul için ne ki? Bir lokma bile değil. Kimleri yutmuştur bu koca kent? Nice milyarderler ne olduğunu anlayamadan derbeder olmuştur koynunda... Mala mülke mağrur olup da "var mı ben gibi?" diyenler bir muhalif rüzgâr ile savruluvermiştir harman gibi... Ne olduğunu anlayamadan bitiverir sonradan kazanılan debdebe ve şaşaa. Önce işler yavaşlıyor zanneder. Sonra kârlarda azalma... Derken evler gider sonra arabalar... Bu düşüşün son halkası fabrikanın kapısına kilit vurmakla noktalanır... Beş parasız kaldığında, aç bıraktığı çoluk çocuğundan utanır. Suçlar kendini. Ama nafile. "İstanbul olmaz artık" der. Varlıklı iş arkadaşları gelir gözlerinin önüne... Tanınmak çok zordur. Düşenin de dostu yoktur. İşte bu serencam ile âdeta kaçarcasına gelir İzmir'e... Biz kendisiyle tanıştığımızda yine iş adamıydı... Yine toparlamıştı kendisini... Lakin artık güngörmüş bir insan, bir patrondu... Benim de en yakın dostlarımdan biri... Geçen gün ziyaretine gitmiştim. Laf dönüp dolaşıp hatıralara geldiğinde İzmir'e kapak attığı ilk günleri dile getirdi... Bak yazarım Hayatım Roman'a dedim... Gülümsedi... "İzmir'e geldiğimde beş parasızdım... Üç beş kuruş zor bulup gecekondu semtinde bir odalı bir yer kiraladım. Çok üzgün ve moral olarak çok bitkindim. Öte yandan kendimi suçlamak onların karınlarını doyurmama fayda vermiyordu. Çalışmak lazımdı... Çalışkan bir yapıya sahiptim. İşin kötüsü olmazdı. Bir yerden başlamalıydım. Amelelik bile olsa... Ticareti bilen insan batsa da çıkmasını da bilir derler. Öyle de oldu... Günler su gibi akıp geçiyordu. Bir vesileyle bir inşaatta karo döşeme işi çıktı karşıma. Hiç düşünmeden atıldım. -Ben yaparım. Fiyatta anlaştık. Götürü aldığım işi şartnamede belirtilen tarihte bitirme garantisi verdim. Ama döşeme işini hiç mi hiç bilmiyordum. İşte ticari mantık ve cesaret, çaresizlikle birleşince ortaya bu durumu çıkartıyordu. Hiç bilmediğim bir işi alıyor ve üstelik şartnamede belirtilen güne taahhüt ediyordum. İşi zamanında teslim ettim mi? Evet ettim... Ama iş tesliminde işveren gelip bir baktı teslim edilen işe... Ellerini başına götürdü. Saçlarını yoluyor, dizlerini dövüyordu. Gülmeyin... Anladınız tabii ki ilk işimdeki başarımın derecesini... Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00