Manyas'tan Soma'ya kilitlenmek

A -
A +

Hey gidi Sabuncubeli Yokuşu hey... İzmir Manisa arasında baba yokuşsun alimallah... Nice "delikanlı" arabalara el öptürmüş dize getirmişsin!.. Yolcu otobüslerini "haraca" bağlamış yolcularına eşsiz manzaranı seyre mecbur etmişsin!.. Yedi yaşındaydım o zamanlar. Fosur fosur sigara içildiği yıllar yolcu otobüslerinde... Aklım almazdı babamın konuşmalarını. Hem ucu ucuna geçindiğimizi söylerdi, hem dayanamaz otobüse biner Manyas yollarına düşerdik. Manyas'a vardık mı, geldik sayardık kendimizi. Köye iki saatlik yolumuz kalırdı oysa. Amcam demişti ki: "Saat kaç olursa olsun, siz Manyas'a gelin ben sizi ya alır ya aldırırım." Bu söze güvenerek geç saatlerde varmıştık Manyas'a. O zamanlar cep telefonu ne arar... Bir dükkân bulmalı, oradan köy kahvesini aramalıyız. Amcama ulaşmak için. Biz amcama güvendik, tahmini varış zamanımızı söyledik. Ama o bizim geleceğimizi unutmuş olacak ki karşılamaya gelmedi. Açık bir dükkân da kalmamış. Ne gelip geçen bir araç var, ne de dışarıda bir Allah'ın kulu... Hava çok soğuk... Dişlerimin takırtısını, annemin omzuna başımı dayayıp gidermeye çalışıyorum. Kardeşim ise annemin merhametli kucağında... Annem mi? Annem de en az bizim kadar üşüyor ama metanetli duruşu, vakarı, sabrı, soyluluğu gereği ağzını açıp da bir şey demiyor. Babam çaresiz. Bir o yana yürüyor bir bu yana. Otel var, görüşmüş. Bizim için korkunç bir rakam. "Orada kalamayız" diyor. Etrafa göz gezdiriyorum. Bir bankta oturuyoruz. Karanlığın tam ortasında... Babam elinde bir torba ile çıkageliyor. "Gazeteler temiz" diyor anneme... İçinde bir sürü gazete... "Dinî yazılar olduğu için çöpe atmamış kenara bırakmışlar. Biri alır okur" diye... Hem oku hem de çocukların ve kendinin üstünü ört, içinize soğuk işlemesin. Bir taraftan da söyleniyor: "Parasızlık, evsizlik ne kadar zor bir şeymiş ya Rabbi!.." Yine bize dönüyor. "Bu böyle olmayacak, sığınacak bir harabe, kuytu bir yer bakayım hanım" deyip ilerliyor karanlığa... Annem korkuyor herhalde daha da bir sıkı sarıyor bizi. Yaklaştırıyor kendine bir taraftan da "Sabır ya Rabbi" diyor, titrek sesiyle. Bir gazete alıp okumaya çalışıyor direkten gelen fersiz ışıkta. -Oğuzhan bak ne yazıyor burada "Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır" diye başlıyor. Sonra da "Ne güzel değil mi oğlum. Sen de ağzını açmıyorsun sabrediyorsun bak?" diyor. Sonra, "Bu ne gazetesi, ne güzel yazılar varmış" diye çeviriyor. Türkiye gazetesinin o amblemi hâlâ gözümün önünde... Babam ise gitti gelmez. Annem iki çocukla sokak ortasında yapayalnız... Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.