Üç kişiydiler. Üçü de giyimi kuşamı yerinde insanlardı. -Buyurun efendim hoş geldiniz, dedim. Dedim ama benim 3. sınıf lokantama tesadüfen gelmiş olmalılardı. Biliyordum ki onlar değişik kebaplar, ızgaralar vb. isteyecek. Bende hiçbiri yok. Bir cızbız köftem var. O da üç porsiyon ya çıkar ya çıkmaz. Lokantaya eskisi kadar kıyma alamıyorum ki... Mecbur kalmasam kapatacağım bu emektar lokantayı. Ama otuz yaşında doğuştan zihinsel engelli bir yavrum var. Ona bakmam lazım. Usulen sordum: -Ne alırsınız? İçlerinden biri ağzını açmadan diğeri esaslı bir kebap siparişi vermişti bile. Ben boynumu bükerken, ortadaki müşteri "aldırma" der gibi yaptı. Sonra onlara döndü: -Beyler, burada insan karnını doyurur. Burası ziyafet yeri değil. -Peki sayın vekilim. Özür dileriz. Bu vekil miydi? Ne vekili? Enteresandı. Heyecanlanmadım desem yalan olur. Sonra bana döndü. Hem de adımı söyleyerek. Siparişte bulundu. İyi de bende olan gariban usulü yemekleri nereden biliyordu? -Ezogelin çorba, makarna, cızbız köfte... Bu beylere eski tabaklarda yemek vermeye utanmadım desem yalan olurdu. Ama adımı söyleyen müşteri beni bir kez daha şaşırtıyordu: -Beyler, hâlâ o tabaklar... Helal olsun be... Vallahi öğrencilik yıllarımı yaşıyorum... Öf ki öf... -Siz, dedim çekinerek, "daha önceden biliyor musunuz burayı?" -Bilmem mi amca dedi, yine adımla hitap ederek... Sonra gülen hürmetkâr gözlerini meraklı gözlerime sabitledi... Birkaç saniye, benim gözlerimde maziye daldı... Sonra duygulandığını anladım, dudaklarının titremesinden: -Sen çoktan unutmuşsundur bizi... - Biraz yaşlılık... -Yo yo... Bizim gibi kaç öğrencinin babasıydın sen... Hangimizi hatırlayacaksın. Ama hiç unutmam o geceyi ben... Cebimde param kalmamış, memleketten de harçlığım gelmemişti. O akşam sadece makarna istemiştim çekinerek... -?.. -Ama sen, anlıyordun halimizden... Yanında yine getirmiştin ezogelinimi, cızbız köftemi... "Bu da benden bu seferlik evlat" diyerek... Kim bilir kaç arkadaşa "bu seferlik" diyerek karın doyururdun sen... Etrafında bizi dinleyen beyefendilerden utandım. Mahcup oldum: -Bunlar lüzumsuz şeyler beyefendi. Lafı mı olur, demeye çalıştım. Çünkü alışık değildim methedilmeye. Allahın verdiği rızıktı, biz sebep olsak bile... Ardından merakını gidermek için sordu: -Yine geliyor mu öğrenciler? -Artık eskisi gibi değil. Çok şükür devlet yurtlar açtı. Öğrenciler değişik yurtlarda kalıyorlar. Barınıyorlar. -Peki, geçimin amca? -Allah millete zeval vermesin... Anlamıştı zor durumda olduğumu. Ben ise halimi gizleyemediğim için kahrolmuştum. Hakikaten meclisteymiş o şimdi. Kartını da verdi. Essahtan milletvekiliymiş. "Senin helal çorbanla okuyup adam olduk" derken dünyaları bağışlıyordu bana... -Anamızın çorbasından sonra senin çorbanla okuduk... Hiç unutmadım seni... Yolum düşse de bir ziyaretine gelsem diyordum. Bugüneymiş kısmet... Bu ikindi vaktineymiş... O gün çok dardaydım... Yavrumun ihtiyacı vardı. Ama halimi ancak kimsesizler kimsesine açabiliyordum. Kurban olduğum yetişti yine imdadıma... Hiç nereden aklıma gelirdi... Milletin vekili gelmişti işte... Çıkarken bir zarf uzattı hiç kimseye göstermeden... Burada üç kişilik hesap var... Veda ederken elime eğildi... Yanaklarından öptüm... -Size bir lokma hakkım geçtiyse, helal olsun evladım, dedim... Çıkıp gittiler. Baktım bir tomar para vardı içinde... İhtiyacımı rahatlıkla görecek kadardı. Adını söylemem. Ama o mecliste böyle ahde vefalı gençler olduğu sürece de gam çekmem... Cızbız Köfteci-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00