Mekânı Cennet olsun...

A -
A +

-İyi de hanım nereden çıktı bu taşınma? -Ne olur taşınalım. Marmara Evleri'ne gidelim. Diyordum ki: "Bu evimiz iş yerine yakın. Hem bir ihtiyaç olduğunda senin yardımına hemen gidip gelebiliyorum." Sitem etmiyordu ama boynunu büküp diyordu ki: -Sen taşınmak istemiyorsun. Beni oyalamak için böyle söylüyorsun. Şaşırmamak elde değildi. Hani kendi evimiz olmasa belki ama oturduğumuz ev kendimizindi. Nereden çıkmıştı bu taşınma arzusu. Bu sıkıntılı zamanda kendi evini satıp sonra da Marmara Evleri'nden ev arayacaktım. Bunu istiyordu eşim... Ama neden? Son yıllarda bir türlü çözüm bulamadığımız rahatsızlığı iyice artmıştı. Dedim ki içimden: "Bu kadıncağız şimdiye kadar hiçbir konuda böyle ısrar etmedi. Bunda bu kadar ısrar etmesinin altında bir hikmet olmalı..." Ve o gün beklediği mutlu kararı verdim: -Tamam... Satıyorum bu evi. Marmara Evleri'nden bir ev alacağız. -Ciddi misin? -Samimi söylüyorum. Öyle bir sevindi ki anlatamam... Sanki ilk defa bir evimiz olacak gibi sevindi. 25 yıldır evliydik. Bu zamana kadar bırakın herhangi bir konuda ısrarcı veya kavgacı olmayı, bir kez olsun bana hayır demeyen bir insandı. Dolayısıyla bu ısrarını yerine getirmeye karar verdim. Evimizi sattık. Marmara Evleri'nden ev bakmaya başladık. Fazla uzun sürmedi bir de ev bulduk. Gittik evi beğendik. Yeni eve alacağımız yeni eşyaları da beğendik. Bir iki gün sonraydı. Hastaneye rutin kontrole gitme günümüzdü. Komşularıyla hastaneye giderken helallik isteyip vedalaşmıştı. Çünkü hastanede kontrol sonrası yeni evimize gidecektik. Ama hastanede doktor "seni acilen yatırmamız lazım" diyor. Yatış o yatış... Ben bir yandan yeni evin eşyasını taşırken bir yandan hastamla ilgileniyorum. Durumu gittikçe ağırlaşıyor. Ve birkaç gün sonra da komaya giriyor. Yoğun bakım ünitesi dolu. Başka bir özel hastanede yer bulup Cuma günü oraya naklediyoruz. Allahım hayırlısını ver... Oradaki doktor diyor ki: -Pazartesiye çıkar mı bilemem!.. Üzülmemek elde mi? Kadıncağız daha yeni evinde bir gün bile kalmadan mı? Neyse... Hastamız Pazartesi'ye çıkıyor. Salıya çıkıyor. Çarşambaya çıkıyor... Sabah akşam yanındayım. Hemşirelerin bile dikkatini çekmiş... "Kaç yıllık evlisiniz. Birbirinize bu kadar bağlısınız. Bu devirde böyleleri kaldı mı?" diyorlar. Meğer getirip hastaneye bırakıp günlerce uğramayanlar varmış, hayret!.. Kendisine eşyalarımızı yeni evimize taşıdığımızı söyledim. Çok sevindi. Yerleştirmek için hastaneden çıkmasını bekliyorduk. Ama artık o da ümitsiz gibiydi: -Galiba buradan çıkamam. Bana hakkını helal et, diyordu. Meğer yoğun bakımda iken kendinde olduğu anlarda memleketi de aramış. Annemlerle, yani kayınvalidesiyle de telefonda uzun uzun konuşmuş. Birbirini ana kız gibi severlerdi. Âdeta veda eder gibi herkesi aramış... Çarşambayı Perşembeye bağlayan geceydi. Refakatçi gelinimiz başında. Elini tuttum. Sabaha erken geleceğimi söyledim. Bırakmak istemedi: "Gitmesen olmaz mı?" dedi... Helalleşip ayrıldım. Sabah ezanında gelen telefon "küçük kıyamet"imizin habercisi gibiydi. Anlamıştım. "İnna lillah ve inna ileyhi raciun..." Gidip beğendiğimiz ve aldığımız yeni evinde bir gün bile kalmadan cenazesini Marmara Evleri'ne getirdik. Öğle namazını müteakip Yakuplu Kabristanı'na defnettik. Marmara Evleri derken meğer onu oraya toprağı çekmişti. Adresimiz o eve kayıtlı olmasaydı bu olmazdı. Meğer bu acele bundandı. Mekanı Cennet olsun. Rumuz: "Kader"-İstanbul

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.