Mezar-ı Şerif'ten Bursa'ya...
7 Ocak 2010 01:00
"Biz, Yemen'e giden gelmiyor diye türkü yakmışız Birinci Cihan Harbinde... Gözü yaşlı yetimlerden söz etmişiz... Şimdi çağımızda aynı hasreti, aynı şiddeti Afganlılar yaşıyorlar... Dile kolay on yıldan beri ailesine hasret Abdülmecit Efendi... Elde silah cepheden cepheye koşuyor..."
Sevgili İrfan Özfatura'nın hafta sonu yayınlanan İz Bırakanları şurup gibi... Geçen hafta "Kendi Etti Halkı Buldu, Davut Han" vardı. Afganistan'ı ve yakın tarihini anlatıyordu. Tarih boyu kimlerin ne emelleri olduğunu, Afgan halkının çektiği çileleri şiir gibi özetlemişti...
Sadece duyarız... Ama Afganlılar yıllar vardır ki huzura hasrettir. Ne gözyaşı diner ne silahlar susar... Ölenler, yaralananlar, tası tarağı toplayanlar hesapsızdır.
Yetim çocuklar, çilekeş analar... Açlık sefalet, kargaşa... Kan, kin, intikam... İşte Afganistan...
Mahimah Abla da bir Afgan hanımı... Hayatları altüst olan binlerce aileden sadece biri... Kendisi Seyyide... Babası Seyyid annesi Seyyide... Afganistan Mezar-ı şerif'te yaşıyor.
Kırk yıldan beri hayatları çile içerisinde. Bitmek bilmiyor savaşlar... Afganistan ne zaman duruldu ki şimdi durulsun? Halen devam ediyor kan ve gözyaşı...
İşte Mahimah Abla'nın eşi de savaşın içinde kalmış mücahitlerden... Ailesi diğer akraba ile Türkiye'ye hicret edenlerden. Afganistan, Pakistan, İran derken Türkiye'ye geliyorlar. Bu meşakkatli hicretin her safhası ayrı bir destan...
Ne var ki bu hicret grubunda her kadının kocası yanında. Mahimah Abla'nın kocası yok... O, başı sonu belli olmayan bir savaşın mağduru... On yıldır ailesini görmemiş. Tek tesellisi var o da hanımının, oğlu ve kızının Bursa'da olması.
Mahimah Abla garip, kimsesiz... Ama onca çileye rağmen pes etmeyen bir iradeye sahip. Müthiş kabiliyetli bir hanım. El işleriyle de olsa hayatını idame ettirmeye, çocuklarını yetiştirmeye çalışıyor. Diyorum ki çevremizdeki eşe dosta... "İşte size seyyar bir türbe!.. Hem de hayatta iken ziyaret edip duasını alabileceğiniz bir iman ve sabır abidesi..."
Mahimah Abla, böyle mübarek bir hanım...
Bursa'da, kendilerine maddi manevi her türlü hizmete amade olan bizler, onun muhterem kocası Abdülmecit Efendi'nin de Bursa'ya gelmesi için uğraşmayacak mıydık?
Elbette çok gayret ettik. Yetkili makamlara fert olarak da kurum olarak da davetiyeler gönderdik. Elçiliği bizzat aradık. Olmadı, olmadı... Ne yaptıksa bir türlü onu da getiremedik.
Yaklaşık beş altı sene önceydi... Abdülmecit Efendi bir ara Türkmenistan'a gelmişti. Türkmenistan'a gittiğimde kendisini orada buldum. Oturduk biraz halleştik. Dedim ki:
-Efendim, hiç merak etmeyin. Siz vize verilmediği için gelemiyorsunuz ama gözünüz arkada kalmasın. Hem sizin gelmeniz için mücadelemiz, hem aileniz için hizmetimiz devam edecek... Bu harp sizi birbirinizden ayırmış. Ama sen hiç merak etme... Ailen de çok iyiler ve rahatlar. Biz her daim hizmetlerindeyiz. İnşallah en kısa zamanda sen de geleceksin.
-Acaba sahiden gelebilecek miyim?
-Geleceksin... İnşallah geleceksin...
Allah kimseye hasretlik vermesin... Dile kolay... On yıl olmuş... Gece yok gündüz yok... Bitmek bilmeyen bir savaş, bir kaos ortamı... Nereye kadar? Savaş çok acı bir şey... İnsan ailesini çoluk çocuğunu göremez mi? Göremiyor işte...
Şöyle sabahtan akşama evinize gidemediğinizi ya da akşam olup da babanızın eve dönemediğini bir düşünür müsünüz? Başına bir şey mi geldi? Acaba yarın ne olacak? Endişenizi bir hayal edin...
Bu endişe, bir gün değil beş gün değil, beş yıl değil... Tam on sene... Ne düğün ne bayram, ne seyran? Hayatta, yaşıyor... Ama göremiyor, birbirinize kavuşamıyorsunuz? Mahimah Abla, iki çocuğunun hasretini düşünebiliyor musunuz? (Devamı yarın)
> Numan A. Ünal-İstanbul